Bir Bardağın Yarısı Doluysa..
Nevruz'un tüm ülkede, özellikle de Diyarbakır’da olaysız bir şekilde ve coşku ile kutlanması, kuşkusuz çok önemlidir.
Devletin yanı sıra, 21 Mart’a özel anlam veren Kürt kökenli yurttaşların da yakın dönemlere kadar tanığı olduğumuz provokasyonlara itibar etmeyerek, soğuk kanlı davranmış olmalarının önceki günün olaysız olarak geçmesinde büyük rolü olduğunu yadsıyamayız.
BDP’li milletvekillerinden Sırrı Sakık 21 Mart gözlemlerini "Umuda Yolculuk" olarak özetlemiş. Şimdi her sağduyu sahibi yurttaşın gönlünde bulunan o umut, bir beklenti olarak kalmaz da otuz yıldır özelikle dış güçlerin ve silah baronlarının kışkırttığı anlamsız,
başkaldırı; bugünkü gibi bir ateş kese değil, kalıcı iç barışa bırakacaktır.
Ancak Sayın Sakık ve onun temsil ettiği politik görüşlerin sahiplerinin, şu soruları da yanıtlamaları beklenir:
Diyarbakır’da toplanan yığınların, "Öcalan'a Özgürlük" talebinin yanı sıra Kürtlere de özel statü verilmesini istemelerini; dahası Anadolu coğrafyasının bir bölümünden tıpkı Sevr Anlaşması’nda yer aldığı şekilde "Kürdistan " olarak söz etmelerini, iktidar kadar, BDP dışındaki siyasi partiler de nasıl yorumlamaktadırlar? Kendilerini Kürt olarak gören ve özel statü bekleyenlerin yanı sıra, başta kendilerine Türküm diyenlerin ve öteki etnik köken sahiplerinin istekleri ne olmalıdır?
Gerçekten çoğulcu bir parlamenter demokrasi ile yönetiliyorsak, bunun her yurttaş tarafından bilinmesi zorunludur.
O zaman da Başbakan’ın olup biten gelişmelerden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dışlanmasını isteyerek yetkiyi sadece yürütme erkinin tekelinde bırakma önerisinin hiçbir mantıksal açıklaması olamaz?
Törenlerde Türk Bayrağının bulunmaması; elbette bir unutkanlığın veya ihmalin sonucu ya da bilerek ve istenerek hareket edişin sonucudur.
Ulusal bayrağımıza yer verilmeyen, ama sadece Kürt halkının kendilerini simgeleyen sarı, yeşil, kırmızı renkli flamaların yanı sıra PKK’nın da kullandığı parti bayraklarının asılmış olduğu bir alanı dolduran dövizlerde yazılı olanların içerikleri ortak dile çevrildiği zaman nelerin ifade edildiğini öncelikle Sayın Başbakan dikkatle düşünmelidir.
MİT Müsteşarı’nı sık sık İmralı'ya göndererek varılmış olan mutabakatın sonucunda Öcalan'ın 21 Mart’ta açıkladığı mesajın, Başbakan ve d7evlet tarafından önceden sadece bilinmekle kalmadığı ayrıca onaylanmış da olduğu kanıtlanıyor.
Aynı şekilde, İmralı Adası’nda tecrit edilmekten yılmış olduğu anlaşılan Öcalan, bir an önce sadece özgürlüğüne kavuşmakla yetinmeyerek, çok ustaca ve akıllıca bir öneri paketini de masaya getirmiştir, PKK‘yı Zerdüşt dini mensupları olarak suçlayan Erdoğan'a. İmralı'dan , tüm haklarına kavuşarak çıkmak ve öylece Ortadoğu’da yaşayanların "bin yıllık İslam bayrağının altında toplanmalarının" sağlanacağını "müjdelemek" !.
Bardağın tam olarak nasıl dolacağını görmek için, Lozan’ı rafa kaldırıp, yeni bir Sevr yolculuğu öneren bu ABD onaylı projenin sorumluluğunu sadece hükümetin yetkisinde bırakmamak, TBMM ‘nin belirleyeceği tarihsel bir kararı tartışmaya açmak gerekmiyor mu?