Fırtına mevsimi: 21 Mart.. 25 Mart.. 31 Mart

"Geride kalan kasetleri unutun! Bu kaset Erdoğan için öldürücü darbe olacak. Bu kasetten sonra o koltukta istese dahi oturamayacak. Bu kaset Türkiye'de kıyametleri koparacak. Bu kasetle ilgili kendini savunmaya mecali ve zamanı olmayacak. Herkes ona göre hazırlığını yapsın!"

Bu sözler Fethullah Gülen’e ait. Daha doğrusu, öyle olduğu iddia ediliyor. Her ne kadar adını vermese de “tarifini” veren İnternet Haber yazarı Süleyman Özışık, bu meydan okumayı yazdı. Kaset için de bir tarih verdi: Seçimden hemen önce, büyük ihtimalle 25 Mart günü.

Erdoğan’ı “bitirecek” kaset ne olabilir? Sahiden böyle bir kayıt var mıdır? Ayrıca, böyle yasa dışı bir dinlemeyi / kaydı yayınlamak etik midir?

Geçiniz.

Bu sorular ömrünü çoktan tamamladı. Zaten sorularımızı duyan, yanıtlarımızı merak eden de yok!

Çünkü ortada, hem iktidar hem de Gülen Cemaati için, bir ÖLÜM KALIM SAVAŞI var. Dolayısıyla taraflar açısından her silah mubah, her kumpas meşru savunma!

Nitekim, eğer 25 Mart’ta Cemaat silahını çekmezse, 31 Mart günü Erdoğan silahını çekecek. Seçimlerden hemen sonra geniş çaplı bir operasyon başlayacak. Bu, bir tahmin değil üstelik. Erdoğan, kendisi açıkladı:

“Biz hukuk içinde hesap sormak için hazırlıklarımızı yaptık. Kimsenin yaptığı yanına kalmayacak. Ortalığa pislik dökülecek, şimdiden söylüyorum. Kurban kesimden haraç toplamaya, dershaneye kadar çok şaşırtıcı sonuçlar, makbuzsuz toplanan paraların nerelerde olduğu ortaya çıkacak. Failleri de yargı önüne çıkacak.”

Erdoğan’ın kendisini kurtarabilmek için gerekirse ülkeyi yakıp yıkmaya kalkacağından kuşkum yok. Ankara’dan gelen haberler, sıradan bir eylemde bile OLAĞANÜSTÜ HAL ilan edilebileceği yönünde.

NEVRUZ DA GELİYOR
Takvim Ankara’yı bir başka açıdan daha sıkıştırıyor. Çünkü Nevruz geliyor. Üstelik, bu Nevruz, bölge ve tabii Türkiye açısından tarihi bir nitelik taşıyacak. AKP-Cemaat kavgasına kilitlenip konuşmasak da, Güneydoğu’da “demokratik özerklik” hazırlığı son hız sürüyor. Yanı sıra, Abdullah Öcalan için kampanya üstüne kampanya düzenleniyor. Oradan gelen haberler de “olağanüstü” bir duruma işaret ediyor.

“Müzakere süreci” denilen meselede, şu son birkaç güne kadar herhangi bir beklenti kaldıysa bile, Meclis’in seçim tatiline girmesi, PKK ve BDP için o beklentiyi / umudu da öldürdü.

İki hafta sonra, 21 Mart’ta Nevruz’la birlikte Güneydoğu’nun ısınacağını… Bir yandan Cemaat saldırısı, bir yandan Güneydoğu eylemleri.. Erdoğan’ın sertleşeceğini söylemek kehanet olur mu!

Gezi eylemlerinde Penguen Medyası unvanını hak eden meslektaşlarım, aslında aynı tavrı sürdürüyor. Şimdi de Güneydoğu’da olup bitene gözlerini kapatıyor. Oysa Kürt Medyası meselenin adını koyuyor. Haberlerini “Kürdistan”dan veriyor. 30 Mart seçimleri sonrasında da “YEREL YÖNETİMLERİN YEREL PARLAMENTOYA DÖNÜŞTÜRÜLECEĞİ” anlatılıyor. Hatta daha şimdiden örnekler veriliyor.

Saklayan gizleyen yok. Ama görüp gösteren de yok.

ÇIKIŞLAR BU TARAFTAN!
Erdoğan siyasi hayatının (HAYATININ) en kritik noktasında. Dört bir yandan kuşatma altında. Gezi’yi lanetleyip, Mücella Yapıcı’dan ÖRGÜT LİDERİ çıkartmaya çalışmasının da faydası yok artık.

Baksanıza, Ertuğrul Özkök bile “korku duvarı yıkıldı” yazmış dün! O bile korkmadıktan sonra MYÖ üyeleri mi korkacak! Bizler mi korkacağız!

Erdoğan’ın yapabileceği iki şey kaldı: Kaçıp gitmek.. Ya da..

Daha da sertleşmek. Olağanüstü Hal ilan etmek.. Ve kendi sonunu çabuklaştırmak.

Yani her durumda yok olmak.

ŞAİR SÖZÜ
Cemal Süreya yıllar öncesinden ve kalbinden bildiriyor:

“Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz

Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını

İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz..”

TAKKENİZ DÜŞÜNCE NE GÜZEL OLUYORSUNUZ!
Yeni Şafak yazarı, Başbakan Erdoğan’ın “fetvalarına sonuna kadar güvendiği” Prof. Hayrettin Karaman.. Daha iki yıl önce “Eğer gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyorsa zaruri olarak tespit ve teşhir edilir” buyurmuş! Ahmet Hakan, Prof. Karaman’ın buna ilişkin yazısına yer vermiş. Ve merakını dile getirmiş: O zaman buna (Baykal’ın kaseti dahil) alkış tutanlar, bugün çelişkiye düşmüyor muymuş!

Malum, artık hayatın her alanında, her konuda dine göre tutum alınıyor.. Devlet büyükleri “kendisine yakın” isimlerden fetva bekliyor.. Buna şaşırmıyoruz da, “dün öyle dedin bugün neden böyle diyorsun” diye mi şaşıracağız!

Tam aksine. Ne güzel işte! “Din adına” konuşanların gerçek yüzünü görüyoruz. Din-iman diye yapılanların iç yüzünü anlıyoruz. Takkeler düşüp duruyor. Keller ortada. Seviye ise, yerlerde.. İşte son örnek..

AKP İstanbul Milletvekili, kariyerinde CHP’li vekillere saldırıp burun kırma gibi vakalar bulunan Metin Külünk seviyeyi işaret ediyor:

“İnsanların günah işleme özgürlüğünü elinden alacak şekilde hayatlarına müdahale anlayışı (yani 17 Aralık yolsuzluk operasyonu) baskıcı devlet anlayışıdır. Allah, ‘günah işleyip tövbe edecek kul yarattım’ diyor. Siz Allah’ın çizdiği sınırlara müdahale ediyorsunuz. Bu, bireyin günah işleme özgürlüğüne ‘hayır sen günah işleyemezsin’ baskısıdır.”

***
ÜÇ ÇOCUK YAP TÜRKİYE
YAP Kİ GENÇ İŞSİZ ORDUSU BÜYÜSÜN!

Önceki ve Sonraki Yazılar