'Akillik Diploması' verilsin!..

Ortaya çıkan son manzara itibariyle sanırım bazı aydınları artık kalın hatlarla tasnif etmek gerekecek. Şimdilerde hükümetin “Resmi test” ve “Onay”ından geçmeyen (Sınıfta kalan!) aydınlarla “Dolmabahçe elitleri” statüsüne erenler arasında keskin bir “Sınıf farkı” oluştu. Onların payına “Aydınlar âlemi”nin “Aristokratlar”ı olmak bizlere de bu işin “Ameleliği” düşüyor herhalde!

O yüzden yeni önerim şu; nasıl otomobil sürmek için “Ehliyet”, pilot olmak için “Uçuş lisansı” lâzımsa aydınlara da konumunu belirleyen böylesi bir belge verilsin. Bunun adı “Akillik belgesi” , “Akillik ehliyeti” ya da “Akillik ruhsatı” mı olur bilemem. Fakat adı ne olursa olsun “Taksi plakası” gibi kıymetli bir şey olacağı kesin. Ne de olsa memlekette fazla akil yok! 

Hatta daha da ileri gidip, olayı “Siyasi teminat” altına alıp bir “Akillik Bakanlığı” (Ya da başbakana doğrudan bağlı şekilde bir “Müsteşarlık” da olur!) kurulabilir. Gelecek kuşaklara miras olması bakımından SBF’lerin yerine bir “Akillik Fakültesi” açılıp memleketin akil kadro ihtiyacı eğitim yoluyla da sağlanabilir. Hatta içlerinden bazılarına “Devlet bursuyla”

yurtdışında yüksek lisans imkânı (Tercihan ABD!) sağlanırsa daha da iyi olur!

Tabii bütün bunlar için KPSS gibi KASS (“Kamu Aydını Seçme Sınavı”) tertiplenip ileride atamaları sağlanabilir. (Umarım “Soruların çalınması” türünden skandal yaşanmaz!) Hatta ilaveten “Sözlü mülakat” da yapılabilir. O zaman şu sorular sorulabilir;

1)     “Serok Apo”nun hayatını anlatınız?

2)     İmralı’yı haritada işaretleyiniz?

3)     Ulus devlet nasıl imha edilir?

4)     Türklük neden ağza alınmamalıdır?

5)     Bayrak niçin gereksiz bir “Ayrıntı”dır? 

6)     Başbakanın son üç konuşmasını özetleyiniz?

Bu sınavı geçenlerin hemen “Memur” olarak atamaları sağlanır, sonra da kıdem ve baremleri gibi “Sicil”leri tutulabilir. (Tabii en yüksek maaş çizelgesi üzerinden!) Performansı düşük, sürece “Uyumsuz” ya da sonradan yan çizenler memleketin en ücra köşelerine sürgüne yollanabilir!

 Elbette bunların dışında kalanların aklına, söylediklerine ise katiyetle itibar edilmemeli, “Barışı bozmak isteyen fesat unsurları” gözüyle bakılmalı, hiçbir “İtiraz”larının kıymet-i harbisi olmadığı bilhassa unutulmamalıdır. Onlar ancak “Allah akıl, fikir versin” denmek için hatırlanmalıdır!

İşin şakası bir yana son “Dolmabahçe aydınları” olgusu ile artık aydınlar arasında da net bir “Sınıf farkı” oluşuyor. Birinci sınıf, “Pırlanta gibi” bu aydınlar artık entelektüel camiada bir “Kaymak tabakası” oluşturacaklar. Bizim gibilerin ise esamisi okunmayacak elbette. Diğerlerinin yoluna kırmızı halılar sersek yeridir! 

Bir nevi “Devletin has aydınları” ve “Üvey aydınları” gibi durum çıkıyor ortaya. Birincilere makam, mevki, itibar kapıları açılırken diğerlerine ancak “Hapishane kapıları” görünüyor. Kısaca bu “Akillik” hikâyesi aydınları da fena bölecek gibi. Çünkü hükümetten karne alamayanlar otomatikman “Akılsız” statüsüne giriyorlar. Bir tür “Doğal seleksiyon” gibi yani!
 

İnsanın söz konusu “AK-illik” anlayışını gördükçe “Akilsiz” hatta düpedüz “Deli” olacağı geliyor şüphesiz!.. 

 
NOT: Bence bazı TV programcıları bu fırsatı kaçırmasın. Hemen “AKİL-Star”, “AKİL-Survivor”, “AKİL-Yetenek sizsiniz”, vb. gibi yarışma programları tertiplemeliler ve memleketin kıyıda köşede kalmış “Profesyonel” veya “Amatör” akillerine kendilerini ifade etme şansı tanımalıdırlar!..


Önceki ve Sonraki Yazılar