Talip olup evlenmişsin…

Genç kızlığımın beni en çok etkileyen kitaplarından biri olan Denemeler’de, “Bir aileyi idare etmek, bir devleti idare etmekten daha kolay değildir” der Montaigne.

76 milyonluk bir ailede, şu dönemde bir boşanma davası açılmış ise, bir de bu açıdan bakalım dedim. Çünkü; eğer evde yalan söylüyorsanız, aile bireylerinin size güveni kalmaz.

“Vallahi pavyona gitmiyorum” derken, pavyonda bir kadınla çekilmiş resim ortaya çıkarsa güven biter! Boşanma davası açılmıştır.
 
Evde terör estiriyorsanız, bireylere eşit davranmıyor, bir çocuğu aşağılarken diğerini kayırıyorsanız; size adaletsiz derler. Çocuklarından biri dayak yediğinde “Oh oldu!” der, diğeri dayak yediğinde kucağına alıp başını seversen, olmaz!
 
Üç ay önce aile meclisinde bisiklet alacağın sözü verip sonradan inkâr edersen, artık dediklerini kimse kale almaz. Evlenirken verdiğin sözleri tutmayıp; akrabaları, manavı, esnafı sürekli terslersen sana öfke duyarlar ve boşanma davasında tanık olarak geldiler diye, hop oturup hop kalkamazsın.
 
Yan köylerdeki vatandaşlar, akrabalar ve dedikoducular senin ne kadar gayri yasal işlerden para kazandığını ve onlara zarar verdiğini konuştukları için onları yok etme planları yapman seni iyi aile reisi yapmaz. ‘Tape’leri sızdıranları tespit etmiş, cezalandıracakmışsın. Senin bu suçları işlediğinden ‘herkesi haberdar etmelerine’ kızıyorsun. Ceza almaları seni temizlemez.
 
Kavga eden komşulara eşit durmak ve yatıştırmak yerine, komşuya birbirlerini öldürmeleri için silah taşırsan; normal olarak ‘adam kayırdığına’ kanaat getirirler.

Evde gül gibi karın varken, sırf ailesi zengin diye, yatağına yeni bir hanım getirirsen; sevgiden söz etmeye hakkın kalmaz.
Görevindir. Evin geçimini sağladığın için sana kul köle olmalarını beklememelisin. Onlar da senin kirli çamaşırlarını yıkıyor, yemek masanı hazır ediyor, yatağını paylaşıyor. Kafanı soktuğun evi esas onlar ‘yuva’ haline getiriyorlar.
 
Görevin aile reisliğidir. Talip olup evlenmişsin. Bahçeyi çapalayıp, evin önündeki çamurlu yolu düzeltip, iki ağaç diktiğin için evde karını ve çocuklarını dövme, maaşını kendi kafana göre harcama, çocuklarını aç bırakma hakkın oluşmaz.
Kaldı ki, kavga çıktığında sanki yapan sen değilmişsin gibi aradan çekilip, suçlu olarak ‘kayınbabanı’ gösteremezsin.
 
İftira etmek, haram yemek, fesat karıştırmak konularında tek hesap vereceğin yer Allah’tır. Ama Allah bir de ‘kul hakkı’ndan” söz eder ki, bana onunla gelme diye büyük ihtarı vardır.

Allah’a şükürlerini iletmek için günde beş kez alnını koyduğun bir seccade varsa, sakın orada “Yaptıklarım ne olur ortaya çıkmasın” diye dua etme. Tokadı fenadır! Allah haram yiyeni, zulüm edeni kollamaz. Aklanma yeri; oyların sayısı değil, vicdanların ah sayısıdır.
Dış mahallelerde, hatta tüm şehirde sana ‘gaddar’ dedikleri için, onların sizin eve gelmelerini yasaklayabilirsin. Bekçilerle bir olup korkutabilirsin de… Ama bu yasak onların fikirlerini değiştirmez. Sizin eve yanaşamasalar da, duydukları kırgınlık sabittir.
 
Karını boşadıktan sonra, arkasından sakın kötü konuşma! Onun da talipleri olacaktır, senin de. Lakin zulmün izleri senin değil, onun bedeninden okunduğundan; kimse seni artık sevmeyecektir.
 
Gelelim boşanma davası için 30 Mart 2014 saat 19:00’a gün verilmesine…
Şimdi kayınvalide ve kayınpederler seçimde hile yapılmaması için 30 Mart’ta boşanma davasına kollayıcı ekip gönderiyorlar. ABD, boşanma davasında hile olur mu diye sordu; AB seçimlere gözlemci heyeti yolluyor.
 
Israrla bu aile reisinin çok iyi bir baba olduğunu bağıran, gözleri kör, kulakları duymaz bir sürü bekâr mahalleli var. Normal! Bekâra karı boşamak kolaydır. Bir de olaya ailenin vicdan odasından gelip baksalar!
 
Montaigne’in anlattığı mini hikâyeyle sonlayalım:
“Adamın birine, neden oğlundan bu kadar nefret ettiğini soruyorlar. O senin bir parçan, senden çıktı diyorlar. Cevap olarak adam yere tükürüyor ve diyor ki: Bu da benim parçam; benden çıktı bak, sırf bu yüzden onu sevmem gerekmiyor”.

Önceki ve Sonraki Yazılar