2. İstanbul Yaklaşımı borçlara çare olacak mı?

Türkiye’yi erken seçime götüren nedenin ekonomi olduğunu biliyoruz. Gittikçe bozulan ekonomik veriler, olası bir kriz patlamadan önce AKP’yi seçim yapmaya zorunlu hale getirdi. Meydanlarda AKP’nin neredeyse ekonomiye hiç değinmiyor olmasının nedeni de bu olsa gerek…
Evet, döviz kurları hızla yükseliyor, enflasyon özellikle çekirdek enflasyon dramatik bir şekilde artıyor, kredi notlarımız art arda düşüyor. Haliyle siyaset ne kadar direnirse dirensin faizler ve enflasyon da artıyor… Bu olumsuz tablodaki en önemli sorunlardan biri dış borçlar…
Türkiye tarihi boyunca pek tasarruf yapan bir ülke olamadı ancak tasarruf oranları da hiç bu kadar düşüş göstermedi. Yani, hem bireyler hem şirketler hayatını borçla devam ettiriyor. Ancak bu borç, artık çevrilebilir niteliğini dövizin özellikle de doların hızlı yükselişi nedeniyle kaybetti. Merkez Bankası nisan sonu verilerine göre, özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcu gelişmeleri incelendiğinde, 2017 yılsonuna göre uzun vadeli kredi borcunun 3,6 milyar dolar artarak 225,1 milyar dolara, kısa vadeli kredi borcunun (ticari krediler hariç) ise 1,8 milyar dolar artarak 20,1 milyar dolara ulaştı. Toplamda sadece özel sektörün döviz cinsinden borcu 245 milyar dolar düzeyinde. Buna kamunun da borcunu eklediğimizde rakam çok daha artıyor.

OHAL nedeniyle iflas erteleme yapılamıyor

Piyasada herkes özellikle seçimlerden sonra iflas haberlerinin geleceği beklentisinde… Şu sıralar duyamıyoruz, çünkü OHAL nedeniyle ‘iflas erteleme’ uygulaması askıya alındı. Şirketler de çare olarak bankaların kapısını ‘yeniden yapılandırma’ için çalıyor. Hatta bunu ülkenin en büyük grupları Ülker, Doğuş Holding yapıyor. Bu arada bir not eklemek istiyorum: İki hafta önce bir ekonomi web sitesinde yeniden yapılandırma için başvuran şirketler arasında 3. köprüyü yapan IC İçtaş’ın adına da rastladım. Demek ki devletin verdiği garanti şirket için yeterli olmamış!
Bu kadar saptamanın ardından size yeni bir bilgi vermek istiyorum. Kamu çevrelerinden duyduğuma göre, hükümet ve bankalar arasında “2. İstanbul Yaklaşımı” planı üzerinde bir çalışma başlatılmış. Seçimden sonra (tabii bu oluşacak TBMM aritmetiğine de bağlı) 2002 yılında uygulamaya konulan İstanbul Yaklaşımı yeniden gündeme getirilecekmiş. Enerji Panorama dergisi de haziran sayısında bu konuya vurgu yaparak, borcu 51 milyar doları bulan enerji sektörünün 2. İstanbul Yaklaşımı ile rahatlayacağına vurgu yapmış.

Yabancı bankaları da mı katacağız?

O zaman çocuk olanlar ya da unutanlar için İstanbul Yaklaşımı’nın ne olduğunu kısaca anımsatayım: 2002 yılında başlayıp 2005 yılında sona eren İstanbul Yaklaşımı, Türkiye Bankaları Birliği tarafından hazırlanan ve BDDK tarafından onaylanarak uygulama sokulan bir borç yeniden yapılandırmasıydı. Bu uygulamadan, o dönemde 35 ayrı gruba ait 219 büyük şirket ile 101 küçük şirket yararlanmıştı. Yapılandırma kapsamına alınan borç miktarı ise 6 milyar 163 milyon dolar olmuştu. Peki, borçlarını yapılandıran şirketler şu an ne durumda derseniz? En büyüklerinin çoğu artık yaşamadığını söyleyeyim.
2. İstanbul Yaklaşımı, şirketlerin borcuna çare olur mu? Esas soru bu… 2002 döneminde şirketlerin borcunun çoğu yurt içi bankalaraydı, dolayısıyla bankalar ve borçluları bir araya gelerek bir yeniden yapılandırma yaptılar. Ancak şu an borcun önemli bir kısmı yurt dışı kaynaklı… İstanbul Yaklaşımı’na yabancı bankalar katılmayacağına göre, sistem nasıl işleyecek? Yerli bankalar, bu borçların ödenmesi için şirketlere yeni krediler mi verecek? Bu da şu anda karları gittikçe eriyen, takibe uğrayan kredi alacağı artan bankalar açısından pek mümkün görünmüyor. Nasıl olacağını görmek için seçim sonunu bekleyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar