Bağnaz ve kötü insanlar ülkesi mi olduk?

Kostas Kazakos 1971 yılında, genç yaşta Bozcaada'dan ayrılmış.  Ada Rumlarının bir çoğu gibi, ailesi ile birlikte Avustralya'ya göç etmiş, Melbourne kentini mesken tutmuş.  Ancak, adasını hiçbir zaman unutmamış...

      Aradan 43 yıl geçtikten sonra, Avustralya'da yaşayan bir grup eski adalıyla birlikte bu yılın Aya Paraskevi şenliğine gelmeden önce,  kalacak bir yer bulmak iiçin hala adada bulunan bir Türk arkadaşına telefon etmiş.  "Merak etme, buluruz " demiş arkadaşı.  Yolculuk tarihi yaklaşınca bir kez daha telefon etmiş. "Merak etme dedik ya, evinde olacaksın!" yanıtını almış!

      Ve geçen hafta geldiğinde bir de ne görsün!  Gerçekten evinde! Arkadaşının seçtiği oda 43 yıl önce adadan ayrılmadan önce son geceyi geçirdiği oda değil mi!

      Karşılıklı epey gözyaşı döküldüğünü tahmin edebilirsiniz!

                                 **

     Bu gerçek öyküyü dinleyenlerin de gözlerinin dolduğunu görüyorum.  " Ne büyük incelik.  Demek hala böyle insanlar var!" diyenler oluyor.

     İnsani kalitemiz konusunda şikayetlerin arttığı, kötümser yorumların çoğaldığı bir dönemden geçiyoruz.  Gazeteler, televizyonlar insanlarımızın ne kadar kabalaştığınına, hoyratlaştığına, duyarsızlaştığına ilişkin örneklerle dolu.

      Sosyal  bilimcilerin toplumsal değerler ve tutumlarla ilişkili araştırmaları da kötü gözlemleri doğruluyor.  Bencil, içine kapanık, kendisine benzemeyenlerden kaçan hatta onlardan nefret eden zenofobik bir toplum... Fena halde çıkarcı, avantacı...
Hukuka, ancak kendi işine yaradığı ölçüde saygı duyuyor...

     Uluslararası bir araştırmaya göre,  dünyada bir başkasına güven konusunda en geride kalan ülke Türkiye imiş. Halkımızın yalnızca yüzde 8'i  başkasına güveniyormuş.  Dehşet verici bir istatistik!  Böyle bir ülkede sağlam, kalıcı, üretken ilişkiler kurmanın zorluğunu düşünebiliyor musunuz!

   Kendisini  evham şeklinde dışa vuran paranoya öteden beri milli hastalığımızdır.  Son yıllarda, malum nedenler ve kışkırtmalarla, iyice azdığı anlaşılıyor.

    Korkarım, toplumsal kurumların hepten işleyemez hale geldiği, en basit uzlaşmaların bile mümkün olmadığı, konuşmanın anlamsızlaştığı bir toplumsal felç noktasına yaklaşıyoruz.

     Çok sağlıksız bir nokta bu.

                                   **
      Bu durumun uzun sosyolojik analizini yapmak için ne yer uygun ne de zaman.  Toplumu bir arada tutan eski değerler dizgesinin çürüdüğünü, yenisinin ise gelişip kökleşemediğini söyleyebiliriz. Seküler, bireysel vicdan ve ondan doğan sorumluluk duygusu hala çok zayıf. Eskiden benzer bir işlev gören "Allah korkusu" ise etkili olamıyor.  Çünkü, toplumun hayli büyük bir kesimi için o artık vicdani değil siyasi bir öğe, çıkarlar için kullanılabilecek, dinsel olarak aşılabilecek bir enstrüman.

      Fıkıh hocalarının din adına hırsızlık yapmayı mazur gösterdiği bir toplumdan ne beklersiniz?

      Gene de arada, Kosta'nın eski arkadaşının yaptığına benzer güzel insani olaylar yaşanıyor.

      Eleştiri ustası Fethi Naci  "İnsan tükenmez!" diye yazmıştı.  Bence, çok görmüş geçirmiş, nice bilgeler yetiştirmiş bu topraklarda "insanlık" da kolay kolay tükenmez!

    

Önceki ve Sonraki Yazılar