Süleyman Karan

Süleyman Karan

32 dişi tekmil canavarlar kapıdayken hamaset olmaz!

Darbe girişiminden bu yana neredeyse bir aylık bir süre geçti. Bu sürede, henüz bu girişime ilişkin pek çok detay karanlıkta... Her gün gazetelerde, internet sitelerinde, geceleri TV’lerde yüzlerce yorumcu, binlerce yorum yapıyor, ama hiçbir şey tam yerli yerine oturmuyor. Yerli yerine oturan bir şey varsa o da olağanüstü hal ve sürekli demokrasi sözü tekrarlanadursun, koşar adım totalitarizme gidiş... ‘Birlik ve beraberlik’ , ‘milli hakimiyet’ ve daha onlarca genelgeçer slogan bir yandan, uzun süre işbirliği yapılmış bir örgüt üzerinden tüm muhalefete yönelik ‘şeytanlaştırma’ öte yandan, hiç de aydınlık bir tablo çizmek mümkün değil. Ha diyeceksiniz ki, “Kendini darı ambarında sanan pek çok tavuk var her cenahtan” ama dediğimiz gibi ambar darı ambarı değil. Hele ki ‘milli mutabakat hükümeti’ üzerine yazıp çizenlerin nasıl bir harikalar diyarını, hangi veriler doğrultusunda tahayyül ettiklerine akıl ve sır ermiyor.

İki olumlu çıkışa kulak vermeli

Tüm bu toz duman arasında, benim görebildiğim sadece iki olumlu gelişme, daha doğrusu gelişmeden çok temenniyi andıran bir manifesto ve bir de deklerasyon var. Tabii ki her ikisi de darbeden önce olduğu gibi bugün de demokrasiye vurgu yapan TBMM içindeki iki partiden; CHP ve HDP’den... Diğer ikisinin demokrasi algısının, ilkokul sözlüğündeki demokrasi maddesiyle bile uzaktan yakından ilgisi olmadığını zaten biliyoruz.

CHP’nin manifestosunu, ‘Demokrasi ve Şehitler Mitingi’nde Kemal Kılıçdaroğlu zaten ilan etti. Yani bilmeyen, duymayan yok. Yaptığı vurgulara da katılmamak mümkün değil. Hemen bu manifestonun ardından ise, o mitinge davet edilmeyen ve tüm bu ‘milli birlik ve beraberlik’in dışında bırakılan HDP’nin deklarasyonu geldi. Bu deklarasyondaki 12 maddeyi kısaca bir kez daha hatırlatayım. Ki hepsine sonuna kadar katıldığımı da belirteyim. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş tarafından duyurulan deklarasyon maddeleri özetle şöyle:

 1. Bütün sorunları diyalogla çözeceğiz.

 2. Sivil anayasanın yapımına katkı vereceğiz.

 3. Liyakat yasasına dayalı olarak devleti yeniden inşa edeceğiz.
 
 4. Eşit yurttaşlık ilkesine dayanacağız.

 5. Medya ve ifade özgürlüğü, gösteri hakkı gibi temel hakları ve özgürlükleri evrensel standartlara taşıyacağız.

 6. Yerel yönetimleri halkla paylaşacağız, demokrasiyi sokağa indireceğiz.

 7. Rüşvet ve yolsuzluğu ortadan kaldıracağız.

 8. Doğamızın kalanına sahip çıkacak, ülkemizin vahşice yağmalanmasına asla göz yummayacağız.

 9. Kadın özgürlüğüne azami şekilde bağlı kalacağız.

 10. Silahı bir tarafa bırakarak müzakerenin yolunu açacağız

 11. Milletin iradesini her şeyin üstünde tutacağız.

 12. Geçmiş hatalarımızla yüzleşeceğiz.

Yüzde 80 herkese uyması gerekir de...

Aslına bakarsanız, bu deklarasyonda yer alan maddelerin yüzde 80’ine diğer üç partinin de, en azından söylem olarak katılmaması için bir sebep yok. CHP ise belki tümüne imza atabilir. Burada zurnanın zırt dediği yer, ‘eşit yurttaşlık ilkesi’, ‘özgürlükler’, ‘yerel yönetimler’ maddeleri... Yani uygulamasalar da MHP ya da AKP’nin kadın özgürlüğüne karşı çıkması ayıp olur! Milletin iradesiyse, e zaten sabah akşam herkes bunu sayıklayıp duruyor, kimi için totalitarizm, kimi için ‘sadece bir milletin’ iradesi, kimi içinse tek parti sultası anlamı taşısa da! Yani o da öyle ya da böyle idare eder.

Uzlaşılabilir ama uzlaşılmaz!


Özgürlükler, yerel yönetimler ve eşit yurttaşlık ilkesi ise MHP için tek bir anlama geliyor ‘ayrılıkçılık’. Onlara ne derseniz deyin, anlatamazsınız. Yani “Türkiye Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti içinde birlik ve beraberlik içinde yaşamak istiyor. Yeter ki bazı haklar tanınsın” cümlesini milyon kere tekrarlasanız nafile...

Bu meseleler AKP için aslında tanıdık ve bundan birkaç yıl öncesine kadar öyle ya da böyle savundukları şeylerdi. Ama artık, hele ki darbe girişiminden sonra, hepsi feda edilecek birer gereksiz politik seçenek haline geldi. Bunun bir sebebi de, hala çözmekte zorlandığım ‘ulusalcı-siyasal islamcı’ konsensusu... Kim ne kadar etkin, kimin talebi ne, bilmiyoruz. Ama bir bildiğimiz var ki, o da eklektik de olsa böyle bir birliktelik var ve bu koalisyon olduğu sürece bu üç maddenin hayata geçmesi imkansız! İşte böyle bıçak sırtı dengeler var.

Bıçak sırtında dik durmak

Bıçak sırtı dengeler sadece AKP ve şu anda onu destekleyen diğer unsurlar için var da, HDP için yok mu peki? Hem de nasıl var! Bir kere net biçimde, PKK’ya ve Kandil’e tavır almış oluyorlar ki, bu deklarasyonun ardından Mardin ve Diyarbakır’da yapılan eylemlerin sadece polise yönelik olmakla kalmayıp, HDP’ye de bir uyarı olduğunu düşünmek için pek çok sebep var. Bununla bitse iyi, partinin içinde Kürt milliyetçileri ve siyasal islamcıların farklı bir hattı tahkim ettiğini bilmeyen yok gibi... Üç-beş küçük sol partinin huzursuzluğu ve onlara karşı ‘Kürt gençliğinin antipatisi’ de cabası... Suriye çok önemli bir mesele, ve o kaygan zeminde Rojova’da olup bitenler HDP’yi her an sıkıştıracak, en azından bağımsız politika üretmesini engelleyecek. Yine Irak Kürdistanı ve Rojova’daki siyasetin HDP’yi etkilememesi mümkün değil. Barzani’nin bağımsızlıkçı çizgisinin özellikle bir baskı yaratması söz konusu olacak. Bununla da bitmiyor. Darbe girişimi sonrasında ABD ve AB ile yaşanan gerilimin bölgeyi etkilemesi kaçınılmaz. Bu da HDP yönetimi açısından bıçağın keskin tarafında dik durmayı çok güçleştirecek. Ve bu toz duman arasındaki gericiırkçıların provokasyonları sadece onlar için değil tüm ülke için büyük bir tehdit.

Cesaret ve iyi niyet

İşte tüm bu sebeplerle, HDP’nin 12 maddelik deklarasyonu büyük bir cesaret ve aynı zamanda çözüme yönelik bir iyi niyet beyanı gibi geliyor bana... Umarım CHP’den destek görür. Umarım, en azından AKP’nin tabanının az bile olsa bir bölümünün dikkatini çeker.

Zira, böylesi önemli bir dönemeçte, dış politika stratejilerinde eksen kayması değil, bayağı bir kırılmanın eşiğinde, Kürt siyasetini görmezden gelmek bu ülkenin geleceği açısından büyük bir kayıp olur. Peki gören olur mu AKP’den, ne yazık ki pek umut yok! Gören olsa bile bu hamaset ve totaliter şizofrenik ortamda en küçük provokasyon bile her şeyi yerle bir edebilir. İşte size ucuz atlatılmış bir örnek. Mardin ve Diyarbakır’da patlayan bombalar ardından, HDP İstanbul İl Binası’nı polis bastı, adam almak için değil, bildiğiniz talan etmek için! Deklarasyonun hemen ardından, yani HDP silahlı seçeneğe karşı net tavır koyduktan hemen sonra... Peki polisin bu işgüzarlığı, Türkiye ve halklarına mı yaradı? Yoksa silahlı eylemde direten Kürt siyasetine mi? Cevap için dahi olmaya gerek yok. HDP’nin sesine kulak vermemek, ise gerçekten bu ülkede “Yurtseverim” ya da “Vatanseverim” artık hangisini tercih ederseniz edin, diyenler için büyük bir hata olur. Ve telafisi de ne yazık ki olmayan bir hata... Artık hamaseti bırakıp, bu kaygan zeminde gerçekten bir bütünsel uzlaşma arayışı zamanı... Zira kapıda bekleyen tek dişi değil, tekmil 32 dişi sivrilmiş canavarlar var. Eskiden emperyalizm derdik, şimdi küresel güçler deniyor. Her şekilde o dişler ulusal çıkarlarını mantıklı bir şekilde koruyamayanı paramparça ediyor!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar