Acı ama gerçek!

Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı adlı kitabı ile ünlenen Stephen M.R Covey’in güzel bir sözü var: ‘Güvensizlik, en güçlü hükümetleri, en başarılı şirketleri, en etkin liderleri, en sağlam arkadaşlıkları, en kuvvetli karakterleri ve en büyük aşkları yok edebilecek tek şeydir.’

İşte Covey’in de belirttiği gibi son yıllarda yaşadığımız en büyük sorun ‘güvensizlik’ değil midir?

Özellikle devlet kurumlarının güvenirliğinin sorgulanmaya başlamasını ve bu kurumların hızla bir irtifa kaybına uğramasını görmezden gelmek mümkün mü?

Sonrasında olanlar oluyor ve toplumsal çürüme tam da bu noktadan başlıyor.

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak beni en çok kaygılandıran ise eğitim kurumlarımızın güvenirliğinin giderek tartışmalı hale gelmesi.

Boşuna dememişler, ‘Bir milletin geleceği ile oynamak istiyorsan, en başta eğitim sistemi ile oyna.’

Gerçekten de öyle değil mi?

Bugün eğer hala terör belası ile uğraşıyorsak, her tarafımızda bombalar, silahlar patlıyor, insanlarımız ölüyorsa, en yakınımıza bile güvenimiz kalmadıysa ve tipik bir Ortadoğu ülkesine doğru hızla dönüşüyorsak, bunun en önemli sebebi eğitim sistemi ve yarattığı tahribatlar değil midir?

***

Temel eğitimden yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde çocuklarımızın, gençlerimizin daha doğrusu ülkemizin geleceğinin emanet edildiği kurumların son yıllarda yaşadığı güven bunalımı açıkçası beni kaygılandırıyor.

Sürekli vurgulamaya çalışıyorum. Siyasi partilerin eğitim politikası olmaz. Devletin eğitim politikası olur. Ama nerede?

Bugün eğitim, toplumun dizayn edilmesi için siyasi bir araç olarak kullanılmıyor mu?

Bırakın farklı hükümetleri aynı hükümet içerisinde bile bakandan bakana eğitim sistemi baştan aşağı değişmiyor mu?

Çocuklarımız, gençlerimiz, eğitimcilerimizle kısacası eğitimin tüm paydaşlarıyla bir sistemsizlik içinde savrulup gitmiyor muyuz?

Üst eğitim kadrosunun yaptığı ani ve gelişigüzel hamleler, 20 milyon öğrencinin 800 bin eğitimcinin olduğu bu devasa kurumun alt üst olmasına neden oluyor. Sonra uğraş ki toparlayasın.

Böyle giderse bu işin toparlanacağı filan da yok.

***

4+4+4 eğitim sistemi bu ülkeye yapılmış en büyük kötülüktür.

Toplumsal uzlaşı sağlanmadan, oldubittiye getirilerek topluma dayatılan bu sistemin maalesef önümüzdeki yıllara uzanacak negatif etkisi olacak.

Sınav yapılıyor ve öğrencilere deniyor ki, ‘Paran varsa çok düşünme özel okulla git. Paran yoksa üstüne puanın da azsa en ücra yerde kötü de olsa Anadolu lisesine olmadı meslek lisesine git hiç olmadı istikamet açıköğretim lisesi marş marş…’ demek hangi gelişmiş demokrasilerde var?

Her yerde gelişigüzel açılan üniversiteler ve sonuçları ortada dururken, ‘Parayı bastır al diplomayı’ mantığıyla yürüyen bir yükseköğretim sistemi ve gençlerini üretime katamayan bir anlayışla dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına nasıl gireceğiz?

Fırsat eşitsizliğinin olduğu bir eğitim sisteminde, öğrencilerin liselere ve üniversitelere aynı sınav sistemi ile yerleştirilmesinde hangi hakkaniyetten bahsedebiliriz ki?

Objektiflikten gittikçe uzaklaşan işe alım sınavları ve merkezi sınavların yerine getirilmek istenen mülakat sistemi ile işi hepten ‘adamın varsa iş bulursun yoksa sürünmeye devam edersin… ‘ anlayışına büründürürken, eşit vatandaşlıktan nasıl bahsedeceğiz?

Ya sınavlarda yaşanan skandallara ne demeli? TUS, YGS, LYS, TEOG… Son olarak da KPSS’de yaşananları biliyorsunuzdur!

***

Yapboz, koy kaldır olmadı tekrar başa dön ve sonuç olarak; güvenilirlikten uzaklaşan bir eğitim sistemi ve yıpranan kurumlar ile asıl amaçlanmak istenen nedir?

Kısacası, dayattığı eğitim sistemiyle, yaptığı sınavlarıyla, özellikle GENÇLER nazarında sürekli kuşku uyandıran, güven veremeyen eğitim kurumlarının olması, o devlet için tehlike sinyallerinin çalması anlamına gelir.

İşte tam da bu noktada MEB, YÖK, ÖSYM başta olmak üzere tüm eğitim kurumlarımızın, başta ‘şeffaf’ ve ‘güvenilir’ olması sonra da ‘itibarlarını’ acilen yükseltmesi gerekiyor.

Aksi halde acı ama gerçek toplumun çöküşü kaçınılmaz olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar