Erdoğan Cumhuriyeti ve Nükleer kutlama

‘Erdoğan Cumhuriyeti’ tanımı, bilmiyorum tuhaf geldi mi size? Ama bu 29 Ekim’de bir adım daha ileri gidecekler… ‘Erdoğan Cumhuriyeti’ni ilan etmeseler de, inşasında son aşamaya geldiklerini gözümüzün içine sokacaklar. Hiç kuşkunuz olmasın.

Buna en ‘hazır’ örnek; ‘hükümete hükümetten de yakın’ Yeni Şafak Gazetesi’nin dünkü sürmanşeti. Gazete, sürmanşetinde 29 Ekim kutlamasını duyurmuş. Hayır! Elbette Cumhuriyet’ten söz etmiyorlar. Kutlanacak olan: Marmaray’ın açılışı! Muazzam bir şölen hazırlanmış. Fahir Atakoğlu’nun bu şölene özel bestesi eşliğinde, tam 48 bin havai fişek patlatılacakmış.

Erdoğan 29 Ekim’de Cumhuriyet’in simgesi Anıtkabir’e gitmeyeli kim bilir kaç yıl oldu. Bu yıl da gitmeyecek anlaşılan. Onun yerine, “kendi Cumhuriyeti’nin eseri” diye algıladığı ve takdim ettiği Marmaray’ı açacak.
Ancak bu, konunun sadece bir yanı. Bir ülkenin paradigmasını değiştirme iddiası yüzünden elbette öne çıkıyor. Öncelikle tartışılması gerekiyor. Oysa, meselenin ‘hayatımızı’ ilgilendiren başka ciddi yanları da var.

29 EKİM’E YETİŞSİN DİYE…
Bana göre, en ciddi başlıklardan biri: ‘açılış tarihi’.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, geçenlerde 24 TV’ye konuk oldu. ‘Hükümete hükümetten yakın’ köşe yazarlarından Mustafa Karaalioğlu’nun ‘Yeni Türkiye’ programında Marmaray’ı anlattı.
 
Anlatırken bir ara öyle coştu ki, farkına varmadan bir itirafta bulundu.
Bakan Yıldırım, Japon firma yetkililerine “Marmaray 29 Ekim 2013 tarihinde bitmiş olmalı” demiş. Firma yetkilileri şaşırmışlar. Özetle “İmkansız!” demişler. Ancak Bakan “YA O TARİHTE BİTİRİRSİNİZ YA DA GİDERSİNİZ!” diye resti çekmiş.
Bakan Yıldırım, bunu güzel güzel aynen böyle anlattı. O anlatırken de benim aklıma, sevgili Cüneyt Ülsever’in hızlı tren faciasına ilişkin anıları geldi. O zaman da uzmanlar “Altyapı bu haliyle kaldırmaz” demiş. Başbakan “Sorumluluk benim, seferler başlayacak” diye ısrar edince de… Biliyorsunuz, ‘Pamukova Faciası’nı yaşadık. Onca can, böyle bir inadın kurbanı oldu.
Eskilerin deyişi ile “Ağzımdan yel alsın”… Peki, alsın. Ama, uzmanların Marmaray’a dair risk uyarısını da yabana atmayalım.
‘Erdoğan Cumhuriyeti’ için inatla 29 Ekim’e yetiştirilen Marmaray’da korkulanın başımıza gelmemesini dileyelim.

BİR DE NÜKLEER İMZA
Bu arada, sizler “Amin” demeden, bir meseleye daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
29 Ekim günü, Marmaray’ın açılış törenine –yüklenici firma Japon olduğu için- Japonya Başbakanı Shinto Abe de katılacak. Ve 48 bin havai fişeğin pırıltısı / gümbürtüsü arasında ne kadar fark edilir bilmiyorum, bir tören daha olacak. Bu kez, Erdoğan ile Abe, Japonların Sinop’ta kuracağı nükleer santral için imza atacak.
O Abe, daha iki gün önce, büyük bir deprem yüzünden ülkesindeki Fukuşima Santralı’nı kapatmak zorunda kalmadı mı? Ülkesinde de, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de yeni santral yapımları durdurulmadı mı? Var olanlar da birer birer askıya alınmıyor mu?
Fukuşima’yı kapattıran son deprem 7,3 büyüklüğünde. Bildiğim kadarıyla ölen olmadı. Oysa, Japonya gibi bir DEPREM ÜLKESİ olan Türkiye’de o büyüklükte depremlere binlerce can kurban ediyoruz. Buna rağmen nükleer santral yaptırıyoruz. Öyle mi?
‘Erdoğan Cumhuriyeti’ söz konusu ise, anlaşılan canların da hakların da hiçbir önemi yok!

CUMHURİYET;
·Benim için her şeyden önce kadın-erkek eşitliği... İnsan sayılmamın şartı demek.

·Laiklik ilkesiyle, dogmalara mahkum edilmeme... Bilim ve bilime saygı... Siyasal İslam’ın dayatılamaması demek.

·Demokratik Cumhuriyet yolunu açabilecek bir anahtar... Türk / Kürt / Çerkes / Arap / Alevi / Sünni / Musevi / Hıristiyan eşitliğini sağlayabilme umudu demek.

·Özgürce konuşabilmek... İfade edebilmek... Sanatın her alanında korkulardan ve dogmadan arınmak demek.

·Bütün bunları kaybetmemek ve daha da geliştirebilmek için özellikle 29 Ekim’de meydanlarda, sokaklarda “BULUŞMAK” demek.

BİR AĞAÇ GİBİ...
Bir dönem AKP’yi destekleyen, ‘Yetmez ama Evet’ kampanyası ile güç veren liberal cephede ciddi bir değişim var. Gezi süreci büyük bir kırılma yarattı. Sonrasında da ODTÜ, bayrağı devralarak muhalefet cephesini genişletti. Milliyet yazarı Fuat Keyman, bu konuda ilginç bir “analiz” kaleme almış. Paylaşmak istedim. Okurken ağaçlara sarılabilir ve hatta kendinizi ‘bir ağaç gibi’ hissedebilirsiniz.
“2002-2011 döneminde; tüm muhalefete karşın, Başbakan ve AK Parti, girdiği tüm seçimleri kazandı, güçlendi, ‘egemen-hegemonik parti’ konumuna geldi. Asker, yargı, bürokrasi, CHP; hiçbiri, yaptıkları muhalefette başarılı olamadılar.
Ta ki, 31 Mayıs 2013 gününe kadar. Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilene kadar.
O günden bugüne, Türkiye değişti ve ağaçlarla tanıştı.
Dün Gezi’de, bugün ODTÜ’de; ağaçlar, Türkiye’nin ve siyasetin gündemine girdiler, ana gündem maddelerinden biri oldular, hükümeti ve muhalefet partilerini etkilemeye, hem de ciddi boyutta etkilemeye başladılar.
Ağaçlar, Türkiye’nin dönüşüm sürecindeki yerlerini aldılar. Siyasi bir aktör gibi, Başbakan ve AK Parti’ye muhalefet yapıyorlar, direniyorlar, rahatsız ediyorlar.” Fuat KEYMAN - Milliyet

FAİZ LOBİSİ İŞBAŞINDA!..
Ben bu yazıyı yazarken, Suudi Arabistan’da kadınlar bir eylemdeydi. Yasadışı ve tehlikeli bir eylem: Direksiyona geçerek araba kullanmak!
Kadınlar eylemi gerçekleştirebildi mi, sonucu ne oldu, bilmiyorum. Ancak Suudi İçişleri Bakanlığı, eyleme katılacak kadınların gözaltına alınacağını ve cezalandırılacağını duyurmuştu Bu arada, 100 kadar din adamı da, kampanyayı kadınların bir komplosu olarak nitelemiş ve “BU EYLEM ÜLKEMİZ İÇİN BİR TEHDİT OLUŞTURUYOR” demişti.


Önceki ve Sonraki Yazılar