Alkıştan geçinen toplum...

Yaşadığımız her yerde,
Her şeyin karşıtı doğa gereği var.
Gündüz-gece,
Yağmur-kar
Sevinç-üzüntü,
Güzel-çirkin,
Yaşlı-genç,
İyi-kötü...
Çoğaltmanın sınırı yok ki!
.
Doğanın bu dengesine,
İnsanoğlu da ilginç şeyler katmış.
.
Örneğin ALKIŞ...
İyi de etmiş!
Alkış doğanın ürünü olsaydı eğer,
İnsan kendini doğadan soyutlar,
Hem iyiye,
Hem de kötüye aynı anda alkış tutamazdı...
.
Alkışın tarihi terimi de ilginç,
Osmanlı dönemindeki padişahları ve vezirleri
karşılama törenlerinde “avuç içleriyle” çırparak
çıkardıkları ses...
Beğenme ve onaylama ifadesi...
Bir de “alkış ağası” varmış.
Ağa,
Ahaliyi alkışlatmakla görevliymiş...
Yani,
İyi kötü her şeyi alkışlatan şakşakçı...
.
İşte bu kötü geleneğin sonuçları da ilginç
şeyler doğuruyor...
.
Birine biat etmeye başladık mı,
Aman Allah’ım!
Her gün her şeyini alkışlıyoruz...
İyisini,
Kötüsünü,
Yalanını,
Zararını alkışlamakta yarış ediyoruz...
.
Sonra ne oluyor?
Biri üç buçuk yaşındaki Leyla’ya,
Biri sekiz yaşındaki Eylül’e tecavüz edip öldüren
kötüleri yetiştirip kanıksıyoruz...
.
Erkek çocuklarımız da sokağa çıkamaz oldu...
Yetmedi,
Kedi,
Köpek,
Tavuk,
İnek,
At,
Eşek...
Tüm hayvanlara da tecavüz ediliyor...
.
Hal böyle iken “ahali” ne yapıyor?
.
Tecavüze “küçük kızların rızası ile olmuş” diyeni
alkışlıyor...
.
Hakkını yiyip devleti talan edip,
Yalan söyleyeni alkışlıyor...
Ama her şeyi alkışlıyor...
.
Başka coğrafyalarda,
Başka toplumlarda bunlar olunca,
Millet topyekûn sokaklara çıkarken,
Bizim ahali,
Varlığı,
Yokluğu,
Cenazeyi de alkışlıyor...
.
Tecavüzü alkışlayan bu “ahalinin” ellerini kırsanız,
Gözleriyle alkışlar alimallah...
.
Toprağa soksanız,
Kendisini yiyen börtü böceği de alkışlayacağından
hiç şüphem kalmadı...

Önceki ve Sonraki Yazılar