Allah'ın Tahsin'i

Rahmetli babam anlatmıştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında, kendisi mesleğinin henüz başında bir polis memuru iken, Kilis'te, "Tahsin" isminde, babayiğit bir delikanlı varmış. Yüreğinin, bileğinin kaviliği yanında, yakışıklılığı da dillere destanmış. Bu nedenle Kilis halkı ona "Allah'ın Tahsini" adını takmış. "Tahsin" Arapça, güzel bulma, güzelleştirme anlamına geliyor. Yani Kilisliler Tahsin'i, Allah'ın "güzel" kıldığına inanmışlar.
Bütün deli-dolu gençler gibi, Tahsin'in de kanunlarla pek başı hoş değilmiş. Osmanlı, bu delikanlıyı hizaya getirmek için, çoğu zaman yaptığı gibi, devlet görevlisi, "orman korucusu" yapmış. Bu görevi nedeniyle Tahsin'in kaçak orman kıyımcıları ile başı çok kez belaya girmiş. Düşman kazanmış.
Allah'ın Tahsin’i bir gün kahvede otururken bu düşmanlardan bazıları onu alçakça sırtından vurmuşlar. Yaralı Tahsin ayağa kalkmış, kuşağına takılı, sedef saplı iki revolverini ellerine alıp bir süre bakmış; Arkasına dönüp kendisini vuranlara bakmaya tenezzül etmemiş; tabancalarına,"siz de bir işe yaramadınız" deyip, yere yığılmış, ölmüş.
Kilisliler, babayiğit Allah'ın Tahsini’nin ardından ağıtlar söylemiş, türküler yakmışlar. Onu sırtından vuran korkak, alçak kalleş heriflere de lanetler yağdırmışlar. Ben 6 Ekim Pazartesi günü bu köşede, "Yine Tıpış-Tıpış mı?" başlıklı bir yazı yayınladım. Bu yazıda, CHP üyesi olduğumu, iki seçimde, biri ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP-MHP adayı Ekmeleddin Bey'e, diğeri de önceki yerel seçimlerde partimizin Ankara adayı olan Mansur Bey'e, "parti disiplini anlayışım" gereği, Genel Başkan Kemal Bey'in "alçaltıcı" ifadesi ile, "tıpış-tıpış" gidip oy verdim ama bu kez Mansur Bey gene aday gösterilirse, tıpış-tıpış oy vermeyeceğimi yazdım. Mansur Bey'i tanımam. 12 Eylül öncesinin "keskin ülkücülerinden" olduğunu duymuştum. Doğrusu adaylığını içime sindirememiştim.
Hâlâ da duygularım aynı yönde. Ancak siyasal iktidarın sahipleri, karşıtlığın, düşmanlığın dozunu iyice kaçırdılar. "Düşmanlığın da dozu olur mu?" derseniz, "tabii olur" derim. Düşmanlıkta bile biraz "delikanlılık", biraz "dürüstlük", biraz "şövalyece saygı" aranır.
Şimdi iktidar sahipleri Mansur Bey'e Allah'ın Tahsini'ne yapılandan daha beter bir kumpas kuruyorlar. Aslı-astarı olmayan iddialarla, şerefsiz, onursuz, ahlaksız insanları kullanarak Mansur Bey hakkında davalar açtırıyor, yayınlar yapıyor, küfürler ediyorlar. Mansur Bey'i sırtından vuruyorlar. Eh, reisleri beyefendi, siyasi rakibi bir hanımefendiyi hapse attırmakla tehdit ediyorsa, bunların bu alçakça tertipleri tezgahlamaları kimseyi şaşırtmıyor. İmam-cemaat misali.
Benim Mansur Bey'le bir işim yok. Benim işim partiyi yönetemeyen, partiliye cefa çektiren parti üst yöneticileri ile. Bu nedenle, bu iktidarın, haince, alçakça düzenleri içinde yer almayacağım. Onlarla birlik olup Mansur Bey'i katletmelerine yardım etmeyeceğim. 31 Mart günü Ankara'da oyumu ona vereceğim.
Sonrası "Allah Kerim!" CHP bu sürecin sonunda ya çağdaş, ilkeli, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal demokrat, üyesine gurur, halkına umut veren bir parti olacak, ya da bugünkü yöneticileri ile birlikte,"Yallah!"

Önceki ve Sonraki Yazılar