Süleyman Karan

Süleyman Karan

Almanya'dan kahramanlık türküleri kulağı tırmalıyor!

Siyasi mülteci olmak, bu toprakların insanlarının kaderi olur bazen... Osmanlı’nın son dönemlerinden bugüne, özellikle sosyalistler için bazen tek seçenek olarak kalmış, berbat bir durum. En büyük zorunlu göç, 12 Eylül sonrasında yaşanmıştı. Ülkeyi terk etmek zorunda kalanların çoğu büyük bir üzüntü ve utancı da bavullarını koyup gittiler. Zorundalığın üç sebebi vardı; birincisi işkence ve yargısız infaz, ikincisi başka bir işkence olan hapishane koşulları, üçüncüsü ise mücadeleye devam etmek için yurtdışında bir odak oluşturmak.


Utanmayı bilmek bir erdemdir


Hep o utançla yaşadılar, oysa utanmaları gerekmiyordu. Ve onurunu ve iradesini koruyanların hepsi, ilk fırsatta geri döndü, bir bölümü dönmemişti, ama gerçek yurtseverler bir gün bile beklemedi. Diğerleri kendi sorgulamalarını yaptı veya yapmadı. Kimse onları yargılamadı, küçümsemedi. Gelenler, mücadeleye yeniden başladı. Bazıları hayata karıştı. Hiçbiri kahramanlık türküleri söylemedi, zira hayat böyleydi, demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde, bunlar ödenmesi gönülden kabul gören bir bedeldi. Bugün kim ne derse desin, durum hala o günkü korkunç koşullara göre daha az tehlikeli... Sivil faşizme adım adım gidiliyor ama hem muhalefet çok daha güçlü hem de olanaklar çok daha fazla... Bu sebeple, siyasi mülteci olmak için mecburiyetler pek yok. Tabii bu biraz da insanın kalbi ve beyniyle ilgili olsa gerek. Ünlenmek, pohpohlanmak, bir yere kanca atmak ve para peşinde koşmak güdüsüyle hareket eden bazı ‘ana akım’ kökenli gazeteciler için zaten biri bir tehdit etse, mesele ‘ölümcül tehdit’ oluyor zira...


Ana medyanın bir komedyeni


Bunlara iyi bir örnek, bir zamanlar hem Dinç Bilgin döneminde, hem de yandaş olduktan sonra Sabah’ın genel yayın yönetmenliğini yapmış bir patron gazetecisi... Bir gün sarhoş olup Fenerbahçe sebebiyle, sosyal medyadan Fethullah Gülen’e sövünce (o zaman AKP ile Cemaat can ciğer kuzu sarması tabi) işinden olup, ardından siyasal İslam’a muhalif kesilen, Cemaat’in gazatelerinde köşe yazmaya başlayan bu ‘muhalif gazeteci’, kendini büyük bir kahraman sanmaya da başlamıştı. Pek kimse iplemese de o öyle sanmaya devam etti inatla... 15 Temmuz iç savaş kışkırtması sonrasında, pek kabadayı tweet’lerini gördüğümüzde, “Ha bu da topuklamış, zaten topuklamasa şaşardık” deyip geçmiştik. Belki hala okyanus ötesinden fos kabadayılığa devam ediyor, üçbeş saf da hala bunu izliyordur!


Tabii bu ve bunun benzerleri en karikatürize tipler... Ama şimdi yeni bir tipoloji yurtdışından ahkam kesiyor. Hemen söyleyelim, yurtdışında da muhalif medyanın olması hiç kötü bir şey değil. İleride belki çok daha fazla ihtiyaç da duyulacak. Ancak, herkes biraz ahlaklı ve izanlı olmalı, bunu da unutmamak gerek. Yani o sebeple, Can Dündar ve bir grubun Almanya’da ‘Özgürüz’ adlı bir haber portalını hayata geçirmesine diyecek bir şey yok, umarız devamı da gelir.

 

Arabeskin cesareti budur!


Ama Dündar’ın gazetesini zorda bırakacak bir biçimde yurtdışına gitmesi, orada sürekli ‘Batı bizi kurtarmalı’ minvalli abuk sabuk mesajlar vermesi, muhalefeti ‘bir özgürlük dilenme’ seviyesine indirmesi, işte buydu mide bulandırıcı olan! Bunu büyük bir sorumsuzlukla, gazetesini düşünmeksizin ve Akın Atalay gibi tutuklanacağını bile bile dönenlere rağmen yapıyor olması müthiş çirkindi. Kaldı ki gazeteye katkıdan çok zarar verdiği, ‘kendi ismini parlatma organı’ gibi kullandığı, Milliyet’ten getirdiği yazı işleri kadrosunun gazetenin kimliğine ve içeriğine büyük zarar verdiği de bilinen bir gerçek! Neyse ki yollandılar!..

 

‘Almanya’nın kahramanları’


Her neyse, bunun hesabı kitabı bir gün basın tarihçileri tarafından yapılacaktır. Biz gelelim bugüne... Tekrar edeyim, ‘Özgürüz’ün olması çok olumlu, Türkiye’den izlenmesi engellenmiş olsa da, bilindiği üzere erişim imkanı var. Mesele bu meydayı tanıtırken, Can Dündar’ın ağzından çıkan sözler. Ve bu sözlere tüy diken ‘Gezi’den nemalanmayı en iyi beceren gazeteci’ Hayko Bağdat’ın komikliği! Can Dündar, ‘Özgürüz’ haber portalındaki tanıtım videosunda, “Türkiye’nin özgür bir medyaya ihtiyacı var. Cesur bir medyaya ihtiyacı var. İşte biz bu ihtiyaçtan yola çıktık. İşsiz meslektaşlarımızı kucaklayacak büyük bir yayına girişmeye hazırlanıyoruz” diyor. Türkiye’nin özgür medyası, Almanya’daki ‘cesur’ gazeteciler tarafından hazırlanacakmış! Bu nasıl bir ruh hali, bu nasıl bir kendini Kaf Dağı’nda görmek ve bu nasıl bir kendini bilmezlik!

 

Yurtseverlik yurtta olur!


Türkiye’de meslektaşları hapisteyken, davalarla boğuşurken, binbir zorlukla mesleklerini meslek ahlakı değerlerine göre sürdürmeye çalışırken, Almanya’dan kahramanık türküleri söylüyorlar. Şimdilik beş kişilik ekipmişler. Yakında birileri daha katılacakmış. Herhalde onlar da şimdi Avrupa’da, bir kafede cesur bir şekilde Türkiye’deki zorlu mücadeleyi anlatıyordur Avrupalılar’a... Tabii ki Kürtler’in de hamisi kesilmişleder, prim artırıyor diye! (Kürtler’in haklarını savunmak demiyorum, o tabii ki bir görev. Bunların ki bu meseleden sebeplenmek...)


Hayko Bağdat da Can Ağabeyi’nin yanında, Almanya’nın sayılı bir kahramanı olarak poz vermiş. Çok şaşkınmış, kendisinin tutuklanmamış olmasına... Ya niye şaşırıyorsun Hayko Bağdat, bu iktidarın kolluk kuvveti niye seninle uğraşsın ki, bilgisini almamış olsa bile tahmin etmiştir, “Görmezden gelelim, zaten ikileyecek, bu çocuk çok cesur” demiştir! Şaşırma!..


Cesaret reklamla olsaydı eğer!..


Dediğimiz gibi yakında böyle yeni ‘cesur gazeteciler’ göreceğiz. Bizim için tüm cesaretleriyle Avrupa’ya göçecek, büyük kahranmanlık destanları yazacaklar! Umarım, Can Dündar kadar şirazelerini kaybetmez ve iyi bir gazetecilik yaparlar. Biz Türkiye’de yurtsever gazeteciler olarak elimizden geleni yaparken, bir türkü söylemiyoruz. Siz siz olun, Almanya’dan kahramanık türküleri şakımayın, fena kulak tırmalıyor, ayrıca pek komik oluyor!


Bir kısa not: Can Dündar’ı arabesk söylemli paket haberleri ve belgeselleriyle tanımış ve hep biraz sevmemiştik. Ama o söylem ona gidiyordu, kahramanlık söylemiyse üstünde çok ama çok eğreti duruyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar