Alnında musluk olanlar

Vallahi ''servet düşmanı'' değilim. Gerçi-Elhamdülillah- Sosyalistim ama devletin ekonominin bütün alanlarına, üretime-dağıtıma (pazara arza)- tüketime el koymasından yana değilim.

Tüm üretim araçlarına (iktidara sahip olacak emekçi sınıflar adına) devletin sahip olmasından yana değilim. Komünizmin buna benzer uygulamalarının toplumsal refahı  artırmada ve onu insanlara eşit olarak dağıtmada hiç bir işe yaramadığını, tam tersine oligarşik bir despotizme  yol açtığını, biz, benim kuşağım yaşayarak gördük.
Benim aklımdaki devlet, emeği ile geçinenlere (daha doğrusu tüm yurttaşlarına) toplum içinde ''fırsat eşitliği'' sağlayan, sağlığını, refahını, eğitimini, geleceğini garantiye alan, ekonomik alanlara ancak o zaman müdahalede bulunan bir devlettir. Buna Sosyal Demokrasi (sosyalizm) deniyor.

İnsanlar arasında ''mutlak eşitlik'' diye bir şey yoktur. Olamaz da. Mutlak eşitlik, (eğer öyle ifade edilebilirse) ''tabiatın tabiatına'' aykırıdır. İnsan ruhuna da doğal olarak aykırıdır.

Lafı burada kesersek, ''azgın kapitalizme'' yol vermiş oluruz. ''Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler'' ideolojisi, bugün insanlığın yaşadığı trajedilerin tümünün anasıdır. Emperyalizmin, kapitalizmin çifte sömürüsü, dünyanın neredeyse üçte ikisini, açlıkla, yoksullukla, savaşlarla, hastalıklarla, ''Mahşerin Dört Atlısı'' ile değil neredeyse on dört atlısıyla karşı karşıya bırakıyor.

İnsanlar neden göç ediyorlar? Asya'dan, Afrika'dan, Güney Amerika'dan, botlara, sandallara, teknelere, TIR'lara dolup, ABD'ye, Kanada'ya, Avrupa'ya gitmeye çalışıyorlar. Tabii ki, mahşerin atlılarından kaçıp, kuzey yarım kürenin zenginliğine, refahına, sağlığına, eğitimine, sosyal güvencelerine kavuşmak istiyorlar. Felaketlerinin, yaşadıkları ümitsiz hayatın müsebbiplerinin, kuzeyin o zengin ülkeleri olduğunu düşünmüyorlar. Onların sömürüsünün Asya'yı, Afrika'yı, orada yaşayanları bu duruma düşürdüğüne aldırmadan, oralarda olmak istiyorlar.

Fakirlik ve zenginlik, sınıfsal ayırımlar ne zaman ortaya çıktı? Bilgeler, tarım toplumunun başlangıcında, vahşi buğday ( veya arpa) ekili  toprağı çevreleyip, ‘burası benimdir’ diyen ilk zorbayla birlikte ortaya çıktığını öğretiyor. Sonra insanların mal sahibine çalışması, ürettiği değerin artısına mal sahibinin el koyması; Sınıflı toplumlar ve dahi ''aşağıdakiler-yukarıdakiler'' ''zenginler ve yoksullar''.

Her durum yeni bir ideoloji üretir.
Hazreti İsa, ''bir zenginin cennete girmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden zordur' demiş. İslam,  harmanisi yamalı Devlet Başkanı Hazreti Ömer'e övgüler yağdırıyor. Atalarımız, ''çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz demişler.

Söze başlarken dediğim gibi, ''servet düşmanı'' değilim. Zenginlerle de bir alıp veremediğim yok. Hiç bir kıskançlığım yok. Ama hayretler içindeyim. ''Yahu'' diye düşünüyorum: ''1 milyar doların var. Bununla kâşaneler, yatlar, uçaklar, otomobiller, (çok ayıp biliyorum ama) güzel kadınlar, yakışıklı erkekler satın alabilirsin. İkinci milyar doları nerene koyacaksın?''.

Geçen gün Amerika'da yakalanan Rıza Zarrab ve İstiklal Caddesi’ndeki saldırıda ölenlere çiçek bırakan, ''halk fakir, karanfil bırakıyor, ben zenginim gül bıraktım'' deyip sırıtan o arsız herifle ilgili haberleri ve milyarlarca dolarlarını okurken aklıma geldi.

Rahmetli ağabeyim Zafer, (kendisi Ziraat Yüksek Mühendisi ve TRT'de Haber Spikeriydi) böylelerinden söz açıldığında bir gün ''Yahu bizim de alnımız terliyor ama bu heriflerin alınlarında musluk var herhalde'' demişti.

Daha 20'li yaşlarında dolar milyoneri, 30'larında milyarder olan, gemiciklere, gemilere, hiç zarar etmeyen şirketlere, ''her şeye vakıf'' vakıflara sahip, babacığının bitmeyen paralarını taşımaktan bitap düşen gepegenç çocukların, sahi, alınlarında musluk mu var dersiniz?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar