ALTYAPI-ÜSTYAPI

Kapitalist düzende bir işçinin ürettiği bir mal için harcadığı emek gücü karşılığında yarattığı değerin fazlasına artı- değer denir. Bu artı-değere kimler tarafından el konulduğu ve nasıl dağıtıldığı o toplumun alt yapısının niteliğini de gösterir. Motorlu taşıt üreten uluslarası firmaların, bu mallarını işçi ücretlerinin en düşük olduğu ülkelerde montajlatacaklarını herhalde artı-değer kuramının yaratacıları bile düşünemezdi.

Gelelim bize. Maliye Bakanının açıklamasına göre, bırakın en üst yönetici ve Bakanları, Müsteşar, Genel Müdür ve Genel Müdür yardımcılarına bile verilen zırhlı lüks binek araçlarının sayısı 500 kadarmış. Tabii kısa bir süre önce “paralelci” savcılara bile verildiğini unutmazsak! Bu araçların fiyatı Devlet Malzeme Ofisine göre 1 milyon liranın üstünde. Bursa’daki montaj sanayiinde ücret artışı için direniş yapan asgari ücretli bir otomotiv işçisinin bu araçtan bir tane alabilmek için yemeden, içmeden, para biriktirerek ancak 100 yılda alabileceği hesaplandı (Ayşenur Aslan, Medya Mahallesi). Tebrik ederim ve uzun ömürler dilerim işçi kardeşim, Şu anda 25 yaşında olsan, 125 yaşında ve aç biilaç bu araçlardan birine sahip olabileceksin!

GLADYONUN BANKASI

Papa’nın özel uçağı var da, bizim “dini liderimizin” neden olmasın? Diye soruyorlar ya. Yakında Papa’nın özel bankası var, bizimkinin neden olmasın diye de sorabilirler.
Vatikan’ın Bankası, 80’li yılların başında İtalya’daki Gladyo soruşturmasının başlıca konularından biriydi. Bu bankadan İtalyan derin devletinin gizli operasyonlarına kaynak aktarıldığı, hatta Papa II. Jean-Paul’e Mehmet Ali Ağca’nın yaptığı suikast girişiminin perde arkasında bile bu ilişkilerin olduğu ortaya çıkmıştı (Bakınız, Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, “Reis” kitabı. Cengiz Erdinç ve Doğan Yurdakul, “Çetele” kitabı.)

Bizde bu tür gizli kapaklı işler yakın zamana kadar cemaatten sorulurdu. Bir süreden beri yargıya, polise, MİT’e, TSK’ya devrediliyor. İster misiniz, el koydukları Bank Asya’yı da Diyanete versinler?

Papa deyince, bilinen bir fıkrayı tekrarlayayım. Papa New York’a gittiğinde etrafını saran gazeteciler “Genelevi ziyaret edecek misiniz?” diye sormuşlar. O da şaşkınlık içinde “New York’da genelev mi var?” demiş. Ertesi gün manşetler: “Papa New York’da genelev var mı diye sordu!”

Yandaş medyadan biri “CHP’nin Merkez Kentinde genelev olacak mı?” diye sormuş da oradan aklıma geldi. Havuz medyasından aldığını harcayacak yer arıyor besbelli.

ÇEREZLİK

Seçimin adı
Bazı olayların adlarını muhataplarının kendileri koyuyorlar. İkinci yıldönümüne girdiğimiz Gezi direnişine katılanların adı “çapulcular” kalmıştı. Galiba bu seçim de “çerez parası” ile anılacak.

Sözün bittiği yer
Seçim meydanlarında iktidarın kendini eleştirelere yaptığı “övgüler”, meslek, inanç, cinsiyet ayrımı, cinsel tercih falan dinlemiyor: şaklaban, terörist, sözde müftü, eşcinsel, ateist, zerdüşt, eski milletvekillerinden birinin kızı, popstar, kitap okumayan cahil, tavuk musun sandığa tüneyeceksin... Şimdi, MİT tırlarının içindeki silahların resmini basarak gazetecilik yapmak da “casusluk ve vatan hainliği” oldu. Sözcüklerin içeriği hiç bu kadar kolay boşaltılmamıştı.

Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan?
İnternet müneccimi Fuat Avni, seçimde 3 milyon oy çalınacağını yazmış. Ey Fuat Avni, tavuk musun, yoksa Saray’daki bıldırcın mı ki sandığa tüneyeceksin? Erkeksen yumurtandan çık, kadınsan çıkma!

Eleştirel yandaşlık
Geminin batmakta olduğunu farkeden kalemler kaptanı uyarmaya başladı. Amiral gemisindeki sözcüleri ise buna “Eleştirel yandaşlık” diyor, “değerli yalnızlık” gibi birşey. “Kol kırılır yen içinde kalır kaidesi eskide kaldı. Erdoğan o geleneği bozdu” diyor. Malum ya, iki kişinin bildiği şey sır olmaz, kol kırılınca alçıda kalır!

Önceki ve Sonraki Yazılar