Tek taraflı ve koşulsuz…

İki yıllık bir aradan sonra yeniden şiddet ve kan sarmalının içindeyiz.
Bu ateş, yalnız düştüğü yeri değil, Türkiye’yi yakıyor.
Türkiye, tek amacı mutlak iktidarını korumak olan bir kişi tarafından kanlı bir iç savaşa sürükleniyor. Bu iç savaş, bu kez, otuz yıldır süren bildiğimiz savaşın aynı çizgide devamı, ya da 1990’lı yıllara dönüşün ötesinde bir tehlike taşıyor.

Savaş , bir kez başladıktan sonra, bizzat başlatanların bile kontrol edemeyeceği, sonuçlarını kimsenin önceden bilemeyeceği bir şiddet durumudur.
Bu bir yana, Erdoğan ve AKP, 13 yılda, Türkiye’yi toplumsal çözülmenin, dağılmanın eşiğine getirdiler. Sömürü, rant, kamu varlıklarının yağmalanması, din ticareti ve siyaseti, mezhepçilik, yolsuzluk, yiyicilik, yalakalık, hukuksuzluk, tertip, kumpas vb. bu gerici iktidarın yapı taşlarıdır. Bu “yükselen değerler” iktidardan topluma çürütücü bir etki pompalıyorlar. Bu gidişe dur diyen etkili bir siyasal odaklaşmanın yokluğunda, toplum da yönsüz ve çıkışsız kalıyor.
İç savaşı Türkiye için daha da tehlikeli kılan bu toplumsal durumdur.

***

7 Haziran’da, Erdoğan’ın başkanlık, AKP’nin tek başına iktidar projeleri halk çoğunluğu tarafından reddedilmiştir. Demirtaş önderliğindeki HDP’nin “seni başkan yaptırmayacağız” sloganında özetlenen tutumu, yalnızca bu sonucu hazırlayan en önemli etken olmakla kalmadı. Seçim kampanyası ve alınan sonuç, yıllar sonra ilk kez toplumsal muhalefetin kimlikler temelinde bölünmüş güçlerini eşitlik ve özgürlük temelinde yakınlaştıran, toplum çapında da Kürtlerle Türklerin birbirine yeni bir gözle bakmasını sağlayan çok değerli bir kazanım oldu.
Erdoğan’ı çileden çıkaran budur. “Yeni rejim”in yerleşmesini önleyecek siyasal bileşimin kaynağı burasıdır. Erdoğan, şimdi, PKK’yi kriminalize, HDP’yi marjinalize ederek, Kürtlerle Türkler arasındaki yeniden yakınlaşma ortamını bozarak mutlak iktidarını sağlama almak istiyor. Her gün 5-10 asker polisin, 5-10 PKK’linin ölüm haberinin geldiği ortam bu amaca hizmet ediyor.

***

Savaşı kimin başlattığı da, ne amaçla başlattığı da açık. Ama bu, PKK'nın bugün, bu biçimde silaha sarılmasını haklı ve doğru kılmıyor. Çünkü, asker, polis, sivil cenazeleri, Kürt hareketini de Türkiye’yi de 7 Haziran’ın gerisine, şiddet ve kan burgacına götürüyor.
PKK'nın silahlı eylemi, bugün nesnel olarak, Kürt hareketinin HDP eliyle Türkiye bütününde kazandığı meşruiyet, umut ve sempatinin, iki halkın bir arada yaşama iradesinin kırılması anlamına geliyor.
Ortadoğu’da haritalar yeniden çiziliyor. Yalnız ABD değil, Rusya, İran ve Esad Suriye’si de “yeni” Kürt siyasetleri oluşturuyorlar. Bu koşullarda, “bizim Kürt sorunu” artık yalnızca Türkiye sorunu olmaktan çıkmıştır. PKK’nin Türkiye’de yeniden silaha sarılmasında bu gelişmelerin, dengelerin rolü olduğu anlaşılıyor.

Öte yandan, nedenleri, saikleri ne olursa olsun, bu topraklarda savaşın tırmandırılmasının halklara kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Tersine, yeniden savaş, Kürt hareketinin Türklerden, Türkiye’den kopmasını, toprak kardeşliğinin onulmaz yaralar almasını getirecektir.

Cemil Bayık, Yurt’un aktardığı (13 Ağustos) son demeçlerinden birinde şunları söyledi: “Seçim sürecinde AKP ve Erdoğan çok tahriklerde bulundular. Savaşı geliştirmek için bizi tahrik ettiler. Biz bütün tahriklere rağmen sağduyulu davranarak savaşı başlatmadık.”

Bugünkü durum, özü itibariyle o günkünden farklı değil.
PKK’nin hiç zaman kaybetmeden, herhangi bir önkoşul öne sürmeden tek taraflı olarak ateşkesmesi, Erdoğan’ın savaş dayatmasını boşa düşürecek en etkili ve doğru tutum olarak görünüyor.
Yaşamakta olduğumuz kan ve şiddet sarmalından çıkışın, Erdoğan’ın oyununu bozmanın ilk adımı koşulsuz ve tek taraflı ateşkestir.

Önceki ve Sonraki Yazılar