Sırada 'TSK'nın dizaynı' mı var?



Siyasette kimin ne söylediğinden çok ne söylemediğine dikkat kesilmek evrensel bir gazetecilik yaklaşımıdır.

Ankara’da ise son günlerde kimin ne söylemediğinin yanında sözlerinin tam tersinde ne tür gelişmeler olduğuna bakmak da kaçınılmaz bir mesleki refleks oldu. Zira, iktidar mensupları ne dedilerse aksine gelişmeler art ardına yaşanmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, peşmergelerin Kobani’ye geçebilmeleri için koridor açılmasına da silah verilmesine de ısrarla karşı çıktılar, ancak pazar günü itibariyle koridorun açıldığı, ABD’nin silah yardımı yaptığı ortaya çıktı. Açıklama bizzat Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan geldi. Oysa Erdoğan Obama ile görüşmeden saatler önce şöyle diyordu:

“PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan, NATO’da beraber olduğumuz Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur...”

Erdoğan dün de "Kobani eğer stratejikse bizim için stratejik. Amerika için stratejik değil” demek zorunda kalıyordu...

Başbakan Davutoğlu, dünkü grup toplantısında “polis devleti” eleştirilerine neden olan güvenlik paketini en ince ayrıntısına kadar anlatırken; bu konuya girmemeye özen göstermesi de ilginç bir ayrıntıydı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, Suriye’deki yerel güçlerin eğitilmesine de karşı çıkmışlar, “insani yardımı” dışında adım atmayacaklarını ifade etmişlerdi.

Ancak Erdoğan’ın ABD gezisinin ardından AKP Hükümeti “eğit -donat” noktasına gelirken, İncirlik’in lojistik de olsa kullanılmasına dönük bazı pazarlıkların olduğu bizzat ABD’li yetkililerin açıklamalarıyla ortaya çıkmıştı...

Benzer çelişkileri, Kürt sorunun çözüm sürecinde de Türkiye deneyimledi. Erdoğan Öcalan-Devlet görüşmesini ağır ifadelerle defalarca reddetmesine karşın sonradan açıklamak zorunda kalmıştı.

Örnekler çoğaltılabilir...

Bu arada Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in Meclis kulisinde gazetecilere söylediği “20 bin koyun geçiyor da peşmerge geçemez mi” sözleri de tarihe not düşecek içerikteydi...

* * *

Ankara dün yine söylenmeyen ya da söylendiği halde tam tersi olma ihtimali yüksek gelişmelere tanık olmayı sürdürdü...

Örneğin Başbakan Davutoğlu Kobani meselesine hiç girmedi ama o kürsüde iken kulislerde çok ilginç iddialar dolaşıyordu.

-Türkiye tarafından açılan koridordan sadece peşmergeler mi geçiyor?

- Kobani’ye geçenler arasında Peşmerge kıyafeti giymiş PKK’lılar da var mı?

-İncirlik bu operasyonunu neresinde? İncirlik üssü lojistik destek için kullanıldı mı? Uçaklara benzin ikmali yapılıyor mu? İncirlik’ten bombardıman için uçak havalandı mı?

-Kobani’ye koridor operasyonu Türk Silahlı Kuvvetleri ile Hükümet arasında bir gerginliğe neden oldu mu? Askerin sürecin dışında tutulmasından kaynaklı bir rahatsızlık söz konusu mu?

-Peşmerge askerin kontrol ettiği sınır boyları yerine Hükümetin kontrolündeki gümrükler üzerinden mi geçiriliyor?

* * *

Genelkurmay’ın önceki gün “Bilgimiz yok” diyerek Dışişleri Bakanlığı’nı adres gösterdiği fısıldanırken, karargahtan dün resmi bir açıklama geldi. Genelkurmay Başkanlığı şöyle diyordu:

“”Peşmergenin Türkiye'den Ayn-el Arap'a geçişi konusunda askerin bilgisinin olup olmadığı yönünde bir açıklama yapılmamıştır...”

Genelkurmay Başkanı Özel de daha önce “Çözüm sürecinde yol haritasından haberimiz yok” açıklamasını yapmış ve tartışma yaratmıştı...

Eş zamanlı olarak AKP Meclis grubuna gelen Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın da söyleyecekleri vardı. Parlamento muhabirlerinin “ Peşmerge’nin Türkiye'den Kobani'ye geçişinde askerin bilgisinin olmadığı” iddialarına ilişkin soru üzerine Bakan Yılmaz, "Benim haberim var. Ben askerin bakanıyım...” diyordu...

“Askerin bakanı, ifadesi yeni bir terminolojik yaklaşım mı yoksa iktidarın ordunun yapılanmasına dönük yeni planlarının ön habercisi mi?” tartışmaları yapılırken, Başbakan Davutoğlu’nun grup konuşmasında sarf ettiği ve satır arasında kalan sözleri de son derece dikkat çekiciydi...

Davutoğlu, şöyle diyordu:

“...TSK şu ana kadar da gözbebeğimiz gibi korumamız gereken çok önemli temel kurumumuzdur. Önümüzdeki hafta doğrudan da brifing alacağım. Şu ana kadar da birçok reform yaptık, bunları sürdürerek bir taraftan kurumlar üzerindeki sivil ve demokratik denetimi gerçekleştireceğiz, diğer taraftan da en yetkin hale gelmesi için ne gerekiyorsa destek vermeye devam edeceğiz...”

Bu sözler ne anlama geliyor?

AKP 12 yıldır devletin pek çok kurumuna “reform” adı altında el attı, kendi politik çizgisi düzleminde şekillendirmek için Anayasayı, yasaları, yönetmelikleri hatta teamülleri değiştirdi.

Başbakan, son olarak İçişleri Bakanlığı’ndan brifing aldı, ardından “polis devleti” eleştirilerine neden olan İçişleri ve Jandarma düzenlemesi geldi.

Kulisteki soru şu:

“Davutoğlu’nun TSK’dan alacağı brifinginden sonra sıra orduya mı geliyor? TSK üzerinde ‘sivil ve demokratik denetim‘ nasıl yapılacak?”

Önümüzdeki sürecin önemli tartışma konularından biri de sanırım bu olacak...







Önceki ve Sonraki Yazılar