Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Amok

Çocukluktan ergenliğe geçilen dönem...
Birgün babamın kitaplığında o kitap beni kendine çekmişti.
Stefan Sweig’ın Amok adlı uzun öyküsü.
Hem de ilk baskı çevirisiydi.
Öykü Malezya’nın Malakka şehrinde geçiyor ve o yöre insanlarını etkisi altına alan bir tür toplumsal çılgınlığı anlatıyordu.
Öyle ki Amok etkisi altında kalan insanlar ölümlerine koşabiliyorlardı.
Ne bilirdim kitabı okumamın üzerinden geçen yarım yüzyıl sonra benzer bir toplumsal çılgınlığı kendi ülkemde yaşayacağımı.
Bugün bakıyorum ne idüğü belirsiz bir takım hocalar fetva veriyor.
Birisi dokuz yaşındaki kız çocuğuyla evlenmek caizdir diyor.
Mısır’ın El Ezher Üniversitesi Şeriat Hukuku Profesörü Sabri Abdel Raoul ölen eşle veda anlamında cenazesiyle cinsel ilişkiye girilebileceğini buyuruyor.

Yetmedi, AKP’nin Aile Danışmanı sıfatlı Sibel Üresin hanımefendi.
Kocasına arkadaşını tavsiye ettiğini hiç yüzü kızarmadan açıklayabiliyor.
Bir de bu hanım şöyle buyuruyor:
“Bir AKP’liler mahşer günü sorgusuz sualsiz cennete gireceğiz.”
Güler misiniz ağlar mısınız?
Bu hanımın sözlerine inanıp dediklerini yapmaya hazır pek çok insan da sırada bekliyor.
Ben mi yanılıyorum yoksa gerçekten toplumsal cinnet dedikleri bu mu acaba?
Bu tür cinsel sapkınlık, sözüm ona, fetvalarının yanında bir de Osmanlı mirasından pay kapmaya çalışan uyanıklar var.
Bunlara bir örnek kendini Abdülhamit’in torunu olarak tanıtan Nilhan Osmanoğlu.
Daha düne kadar başı açık, Cote d’Azure kıyılarında bikiniyle dolaşan bu hanım bakıyor ki Türkiye’de son moda Osmanlıcılık yapmak, geliyor, önce başını kapatıyor, Osmanlı antikaları olduğunu söylediği birtakım objeler sattığı bir dükkân açıyor.
Bunları fahiş fiyatlara pazarlıyor.
Bu da yetmiyor, Osmanlı mirasından pay kapmak için bir takım mülk taleplerinde bulunuyor.
Deli saçması diyebileceğimiz bu taleplere insanları da inandırıyor.
Kimi belediyeler düzenledikleri etkinliklere bu Nilhan Osmanoğlu’nu konuşmacı olarak davet ediyor.
Bu Nihan Hanım bir de Cumhuriyet dönemini sorgulayarak Cumhuriyet’in temel taşlarından olan parlamenter sisteme son vermek gerektiği gibi bir inci döktürüyor.
Bu büyük Türk düşünürü Nilhan Hanım son olarak da Borsa İstanbul’da düzenlenen “Humayun Sohbetleri: Abdülhamidsiz Bir Asır” konulu etkinlikte yine döktürmüş.
Bu hanım konuşmasına, Yahudilerin İsrail’i kurma taleplerini bildiğini, BM’nin geçenlerde aldığı Filistin kararında Abdülhamit’in etkisinin olduğunu iddia etmiş.
Ne alakaysa?
Size bu Nilhan Hanım’ın çok muhteşem Türkçesiyle yaptığı konuşmayı aktarıyorum:

“Açıklık getirecek olursak.
O dönemde Yahudiler’in Abdülhamit’ten toprak istemeleri söz konusu.
Kudüs topraklarının elden gitmesi söz konusu.
Orada bir yurt kurma çabasını gören tek kişi o dönemde Abdülhamit Han.
O dönem, petrol arayacağız, diye geliyorlar.
Abdülhamit Han onları yurt kurma çabalarını biliyor.
Sultan Abdülhamit orada yurt kurulmasın diye tahtını kaybetti.
Yurt kurulmasın diye hanedanı sürüldü.
Toprak istemeye geldiklerinde Abdülhamit Han biliyor ki bu dilekleri bir dönem sonra gerçekleşecek.
Abdülhamit Han ‘Bu pastayı bölmem gerek’ diyor.
Çünkü o dönem Hıristiyanların içeride toprak edinmesine müsaade ediyor Sultan Abdülhamit.
BM’nin sesinin çıkmasının sebebi içeride az bir metrekare olsa da kendilerinin toprakları var.
İşin içinden Müslümanları çıkartıp atsanız zaten birbirine düşecek iki din var orada.
Bunun planını kuran Sultan Abdülhamit Han.
Bugün bu kararda ismini anmıyoruz ama gerçekten rahmetle yâd edilmesi gerekiyor.”

Şimdi bunun neresini düzelteyim?
Nilhan Hanım’ın sözünü ettiği dönem Kudüs söz konusu bile değil.
Siyonizm’in babası Theodore Herzl Yahudiler için Abdülhamit’ten önce Kıbrıs’ta toprak parçası istiyor.
Olmayınca Sina Yarımadası’ndaki Şarm El Şeyh’in kendilerine verilmesi başvurusunda bulunuyor.
Abdülhamit her iki başvuruyu da reddediyor.
Bu kadar net!
Biraz önce yazdıklarımı kâğıt üzerinde görünce dehşete kapılmamak mümkün mü?
Bir takım sapkınlar ahlaksızlık ötesi fetvalar verirken bir takım uyanıklar da Osmanlı mirasından pay kapma derdinde.
Hepsi de bizim toplumun büyük bölümünü amiyane tabiriyle “kafalamışlar”.
İnsanlar bunların sözlerine inanıyor.
O zaman da buna toplumsal çılgınlık değil de ne denir?

Önceki ve Sonraki Yazılar