Anadil meselesi

2000 yılından beri her 21 Şubat “Dünya Anadil Günü” olarak kutlanıyor. Aslında kutlama yapılacak bir durum yok ortada. Zira bugün, dünyada konuşulan yaklaşık 6.000 dilin yüzde 90'ı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.

UNESCO’nun tahminlerine göre 21. yüzyılın sonuna kadar var olan dillerin yüzde 50’si yok olacak. “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre Türkiye’de 15 dil tehlike altında.
Her dil uygarlığa katılan birer ırmak. Dilsel yoksullaşma bütün olarak insanlığı yoksullaştırıyor. Hrant Dink’in deyimiyle dil uygarlaşmanın, insanoğlunun uygarlaşmasının cinsel organıdır. Döllenme organıdır. Eğer onu hadım ederseniz, o insanın uygarlığını hadım edersiniz, bitirirsiniz. Bir Nazi sempatizanı Heidegger bile “dil, varlığın evidir” diyordu. Gerçekten de dille var oluyor her şey. Dilin hapsi, yok oluşu sadece insanı lâl kılmaz, aynı zamanda toplumları sağır eder.

***


Diğer yandan, dilsel çeşitlilik kültürel bir meseleden ibaret değildir. Aynı zamanda siyasal boyutu var. Dünyadaki 6 bin dile karşılık, ancak 200 devlet var, dillerin sadece yüzde 2’si devlet dili, resmi dil ya da ulusal dil olarak tanınıyor. Devletlerin yaklaşık yüzde 80’i fiilen olmasa bile hukuken tek dilli. Dillerin çok büyük çoğunluğu (yaklaşık yüzde 95’i) devlet korumasından yoksun. Bilakis çok sayıda dil devletlerin baskısı altında.
Dünyanın birçok yerinde, dil, kültürün/kimliğin hem taşıyıcısı hem de onu var eden unsur olması nedeniyle gerek devletlerin gerekse etnik toplulukların hegemonya kurma/kırma alanıdır. Özellikle anadilde eğitim hakkı ciddi siyasal gerilimlere yol açmakta.

***

Anadilde eğitim deyince akla Kürtçe ve Kürt sorunu geliyor. Zira Kürt sorunu özünde Kürtçe sorunudur denebilir. Kürt sorununu Kürtçenin serüveninden bağımsız ele almak mümkün değil. Bundan dolayı da anadil meselesi hep siyasal çatışma alanı oldu. Bu konuda özellikle 1980 darbesi sonrasında Kürtçeyi tamamen yasaklayan devletin rolü belirleyici oldu.

***

Anadil, on yıllarca etnik alana hapsedilip temel insan hak ve özgürlükleri kapsamında ele alınamadığı için Türkiye’de her zaman netameli bir konu olmuştur. Bu durumdan anadilini kullanmak ve korumak isteyen Çerkezler, Lazlar ve diğer topluluklar da nasibini almışlardır.

***

Peki, anadilde eğitim temel insan hakkı ise bunun bir sınırı var mıdır? Sınır nerede başlar nerede biter? Öncelikle, hak ve özgürlük kavramının anlamlı bir içeriğe ve hukuki güvenceye sahip olması için demokrasiye ihtiyaç vardır. Bununla birlikte, insanların doğuştan edindikleri etnik, dinsel, cinsel vs. kimlikler içinde hapsoldukları adeta kimliksizleştikleri yerde demokrasi var olamaz. Demokrasi, insanların kendi kimlikleri dışındaki kimliklerle kültürel ya da siyasal ittifaklar veya birliktelikler kurduğu-kurabildiği siyasal düzendir. İnsanı diğer canlılardan ayıran bu siyasal iletişim ve etkileşimdir. Başka deyişle yurttaşlık kimliği ve bilincidir.
Anadilde eğitim hakkı, yurttaşlık kimliğini olanaksız kılmadığı-kılmayacak biçimde özgürce kullanılabilir. Yani anadilde eğitim, demokrasinin yaşaması için gerekli iletişim ve müzakere alanının oluşmasını sağlayan ve bunu sürdüren ulusal/resmi dili öğrenme hakkını engellememesi gerekir. Bu da yetmez, yurttaşlık kimliği ve bilinci ancak laik, özgür ve bilimsel eğitim ile mümkün olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar