Anayasa ihlalleri: RTE, YSK, RTÜK

Siyasetin ekonominin önüne geçtiği günlerdeyiz. Seçim hukuku ve Anayasa ihlalleri ise siyasetin de önünde koşuyor. Bu ihlaller, iktidarın siyaset tarzının "vazgeçilmezleri" durumunda.

Seçim sürecinde siyaset ile ekonominin kesişme noktaları var: Birincisi, iktidarın uyguladığı seçim ekonomisi bakımından. Bunun için illaki ek harcamalara da gerek yok; tarımsal destekler, sosyal yardımlar gibi olağan bütçe harcamalarını yılın ilk yarısına yoğunlaştırmak bile seçimleri etkileme araçları olarak iş görür. İkincisi, seçimlere giren partilerin önerdikleri ekonomik programlardır. İktidar partisi, abartılı "toplu açılış" gösterileriyle, gerçekliği tartışmalı projelerle bunu şimdiki zamana çekmeye ve medya baskılamasıyla seçmenleri etkilemeye çalışmakta.

Üçüncüsü, partilerin seçim bütçeleriyle seçmenin dikkatini çekme yarışıdır. Bu yarış, partilerin büyüklüklerine göre seçim bütçeleri de büyüdüğü için özü itibariyle gayri adildir. Ama iktidar partisi bunu daha adaletsiz yapabilecek araçlara sahiptir. İşte tam da bu nedenle, iktidar partisinin temsilcilerinin iktidar gücünü ve imkanlarını kullanmaları sınırlandırılmıştır hatta yasaklanmıştır. Ama burada tekrar seçim hukuku ve anayasa ihlallerine ve bunların YSK denetimine tâbi tutulmaması haline döneriz. "Toplu açılış töreni" zarfıyla AKP'nin seçim gösterileri tamamen devletin sırtına yüklenmekte. Kullanılan uçaklar ve araçlar da cabası. (Bakınız, Göksel Bozkurt'un Ankara Notları, YURT, 27.05.2015).

***

Anayasa ihlallerinin en katmerlisi, RTE'nin, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını hükümlerini açıkça ihlal ederek AKP eşbaşkanı gibi meydan meydan dolaşarak hukuk devletine meydan okumasıdır. Anayasal bir kurum olan YSK, Anayasanın ihlal edilmesine seyirci kalmış, hatta onay vermiştir. Bu, suçu meşrulaştırmak eylemidir, dolayısıyla Anayasayı ihlal suçuna tam teşekküllü iştiraktir.

Gerçi, YSK'nın iki üyesi bizim 5 Mayıs'ta yaptığımız başvuruya destek vererek (o zamana kadar oybirliğiyle verilen red kararlarına ilk kez Karşı oy yazarak) ihlal suçunu eksik teşekküllüye çevirmiştir. Bu üyeler, “Cumhurbaşkanının açık ve kapalı yer toplantıları ile toplu açılış törenlerinde, mitinglerde milletvekili genel seçimine yönelik olarak bazı siyasi parti ve kişileri doğrudan hedef alan söylem ve eleştirilerde bulunduğu ve bu suretle seçim sonuçlarını etkileyecek mahiyette propaganda konuşmaları yaptığı”nı tespit edebilmişlerdir.

YSK çoğunluğu ise, kararını Cumhurbaşkanının "sorumsuzluk hali"ne dayandırmıştır. YSK çoğunluğuna şunu anımsatalım: Yasalarda "Cumhurbaşkanının bir parti lehine veya aleyhine propaganda yapmasını açıkça yasaklayan" bir hükme gerek duyulmamış olması, Cumhurbaşkanının Anayasanın 103. maddesine göre tarafsızlık yeminiyle görev yapan tek yürütme organı olması nedeniyledir. Üstelik, böyle bir andiçme hiç olmasaydı dahi, Anayasanın 10, 101 ve 104. maddeleri bakımından da, Cumhurbaşkanının seçimleri etkileyecek bir konumda olması düşünülemezdi. Anayasa 10'a göre, "Herkes kanun önünde eşittir". Anayasa 101'e göre, "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir". Dolayısıyla Cumhurbaşkanı "herkes"ten daha kısıtlıdır. Anayasa 104/1'e göre "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devletin organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir".
YSK'nın sığındığı Anayasanın 105. maddesindeki "Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu" hali de bir dayanak noktası oluşturamaz. Çünkü bu maddede "Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda tek başına yapabileceği bütün işlemleri"nden sorumlu olduğu yazılıdır.

Kaldı ki, YSK’den talep edilen Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerini denetlemesi olmayıp, “serbest, eşit, gizli, genel oy” esaslarının yönetim ve denetimi görevini yerine getirmesi; istisnasız tüm kamu görevlilerinin bu kurala uymasını, bu çerçevede "tarafsızlığı" anayasal kural olan Cumhurbaşkanının seçim sürecine ve vatandaşın oyuna tesir edecek konuşmalarına radyo ve televizyon yayınlarında yer verilmemesini ve RTÜK'ün yayın ilkelerini ve yayın adaletini gözetmesini sağlamasıdır.
Şimdi görev Anayasa Mahkemesindedir. YSK'nın denetimden kaçması üzerine 27 Mayıs 2015'te AYM'ye yaptığımız başvuruyu Mahkemenin ele alış biçimi ve vereceği karar, kamu gücünün yolaçtığı hak ihlali halinin Anayasa Mahkemesi'nce görülüp görülmediğini gösterecektir. Sonrası, gerekirse, AİHM'e kadar uzanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar