Türkiye'nin dış politikası: 'Lanetliyoruz ya, daha ne yapalım?'

Lanetlemek ve “çok kınamak” işe yarasaydı Ortadoğu'da 1988’den beri -bir adım da olsa- yol alınırdı. Başka bir tavır geliştirmemiz gerekiyor. Kıvırtmadan.

Van minüt çok şahane bir piyesti. Ülkeye ve insanlığa zarar verenlere karşı masaya vuracak yumruğumuz yoksa ya kuyruğumuz bir yere bağlıdır yahut göstermelik cümleler kurmak durumundayızdır. Konuşmak başka, eylem başka… “İsrail’i şiddetle kınıyorum” boşlukta kaybolacak bir cümledir. O kadar.

İŞİD ilkokul çocuğu mu? Okuldan uzaklaştırma verelim, velisini çağırıp kulağını çekmesini söyleyelim. Bir ay önce kaçırdığı rehinelerimiz için koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın -insan kesen örgüt için- kullandığı cümle şudur:

“Bunları artık bırakmasının gereğini özellikle hatırlatıyorum. Bunlar ellerinde rehine olarak tutma hakkına sahip değiller. Bunları özellikle kendilerine hatırlatıyoruz”. Bu mudur dış politikamız? Tek bir vatandaşı için sınırları yırtan ülkeler varken vatandaşını elinde tutan bir örgüte böyle mi tavır konulur?


Şimdi Gazze’de kan gövdeyi götürüyor. 40 bin kişi sığınaklarda. Başbakan İsrail’i bir kötülüyor, bir konuşuyor ki sanırsınız aramızdaki (İsrail Savunma Bakanlığı'nın dediği gibi) silah ticareti son gaz devam etmiyor, sanırsınız ki aramızdaki ticaret bir yılda dört katına çıkmamış, sanırsınız ki diplomatik ilişkilerimiz bitmiş… Daha geçen hafta İsrail jetlerinin yakıtının Türkiye’den gönderildiğini liman kayıtlarından açıkladılar.

Kerkük petrolünü İsrail’e yollayan kim? Türkiye! MOSSAD’ın başı Tamir beyi sık sık ağırlayan kim? Türkiye! Obama ne diyor? İsrail’in kendini savunmak hakkıdır, askeri girişimlerini destekliyorum diyor.

“Çağrım İslam dünyasına” derken ABD’yi yok sayarak (!) bir Müslüman ülkenin başbakanı olarak Erdoğan ne yapmayı düşünüyor? Tıs yok. Başbakanın Müslüman ülkeleri İsrail’e karşı “düşünmeye” çağırmadan önce, İslam dünyasının ilk önce kendi arasında bir oturup İslam’ı tekrar anlaması gerekiyor. Neden? Diyanet İşleri Başkanı daha yeni açıkladı: Günde ortalama 1000 Müslüman katlediliyor ve bunların %90’nı bir başka Müslüman tarafından katlediliyor.

İslam dünyasına “İsrail için değil” kendimizi ve dinimizi yeniden anlamak için çağrı yaparsa sorun kökünden çözülmüş olacak. Kur’an-ı Kerim’de devlete yönelik beş esas var: “adalet”, “emanet”, “ehliyet”, “meşruiyet” ve “maslahat”. Bunu konuşmak gerek.

Müslüman ülkelerde kan gövdeyi götürüyor ama ABD, AB ve BM’den yorum/çözüm bekleniyor. İsrail ne diyor? “İsrail ile Filistin arasındaki kalıcı barışı Türkiye ve Katar engelliyor” diyor.

Sizce başbakanım, bir şeyler garip değil mi? Bu garip şeyleri AKP sempatizanlarına nasıl açıklıyorsunuz?


Gazze’deki ölümlere vicdanın ayaklanması için Müslüman olmak da şart değil. İnsan olan, hür vicdanı olan âdemoğulları dünyanın birçok köşesinde meydanlarda toplanıyor… Paris ve Londra’daki gösterileri internetten izlemişsinizdir. Londra’da meydanda binlerce kişi var ne bir darp, ne bir gaz bombası, ne bir küfür, ne bir ırkçı slogan. Sadece adalet ve barışı isteyen insanlar isteklerini haykırıp gittiler. Yunanistan, Güney Afrika, Londra, Yemen, Tunus, İtalya, Ürdün, Hindistan, İspanya, Almanya, Çin, ABD ve Güney Kore de bağırıyor sokaklarda.


Başbakanın "Birleşmiş Milletler de ne işe yarıyor?” diyerek kurduğu cümleye kendi de inanıyor mu acaba? Madem öyle, haydi hadi hep beraber kınayalım.

1988’de BM İsrail’i kınadı ne oldu? Hiiiç. İsrail’in uygulamalarını incelemek için özel komite kurulması filan bir işe yaramadı. İsrail takmadı, BM’nin araştırmalarına engel oldu.

1989’da bir daha kınandı (!) Ne oldu? Hiiiç.. 48 tane çözüm önerisi sunuldu. Hem İsrail hem ABD hiçbirine yaklaşmadı. Hepsine ret cevabı verdiler.

Daha sonra ne oldu? BM Güvenlik Konseyi kararlarını kale almadığı için İsrail’i “bir daha kınadı.”

Sonra ne oldu? Hiiiç! İsrail, Güvenlik Konseyi'nin çözüm önerilerine uymayacağını söyledi ve insan hakları ihlallerini araştıracak delegasyonu yine kabul etmedi.


Çocuk bakkaldan sakız çaldıkça şikâyetçi olan bakkal, evde kulağını çeken annesi ve tekrar sakız çalmaya bakkala giden çocuğun kısırdöngüsü…

Şimdi Ürdün talep etti diye BM yine toplandı. Çözüm yok, tasarı filan da sunulmadı. “Konuştuk işte şimdi dağılın” durumu…

İsrail’le IŞİD’in yaptıklarının farksız olduğunu görmek için, meseleyi "Ümmet" boyutundan çıkartıp "İnsanlık" sorunu olarak bakmamız gerekiyor. Ve ikisiyle de farklı biçimlerde de olsa göbek bağı/ilişkisi olan bir ülke, ne onu yüksek sesle protesto edebilir, ne diğerini... Tam bağımsız bir ülkede yaşamak kadar büyük özgürlük yok.

Not:

Gündem yine değişti. İsrail’e yoğunlaştı tüm başlıklar. Oysa CB seçimi, TRT’nin tek taraflı yayını sebebiyle aldığı RTÜK cezası ve “ODTÜ arazisinde sıra Eymir Gölü'ne geldi, imara açılıyor” başlıklarını yazmak isterdim… Olmadı. Olamadı.






Önceki ve Sonraki Yazılar