S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Anne ve savaş

Bugün Anneler Günü; hayattaki tüm annelerimizin anneler günü kutlu olsun. Yitirdiğimiz annelerimiz de ışıklar içerisinde uyusunlar.

Bugün annelerimizi anarken; yıllar boyu anneler evlatları ve kocaları için gözyaşı döktüler, dökmeye de devam ediyorlar. Birçok anne oğluna göğsünü siper etti, canını feda etti…

Dünyada 71 yıl önce bugün ‘8 Mayıs 1945’te, Alman General Wilhelm Keitel’in Sovyet General Jukov’a teslim olması ile 2. Dünya Savaşı sona erdi. Hitler faşizminin 1939 yılında başlattığı bu savaşta 70 milyonu aşkın insan öldü. Bugün 2. Dünya Savaşı’nın bitimi, Avrupa’da Zafer Günü olarak kutlanıyor.

Kutlanıyor da; 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın işgalini yaşayan Avrupa ülkesi Fransa, savaşın bitmesi ile bağımsızlığını ilan etmeyi bekleyen yıllardır sömürdüğü ve işgal altında tuttuğu Cezayir’de; aynı gün; 8 Mayıs 1945’te Setif ve Guelma’da 45 bin Cezayirli’yi katletti. Cezayir, 1968 yılında bağımsızlığını kazanıncaya kadar 132 yıl Fransa’nın sömürgesinde kaldı. Uygulanan şiddet ve soykırım uygulamalarında 1 milyondan fazla Cezayirli hayatını kaybetti. Ülkesinin işgalden kurtulması için binlerce genç Cezayirli’yi Almanya’ya karşı savaşa götüren Fransa, ülkesinin işgalden kurtulduğu gün, bir başka mazlum ülke insanlarını katletmekte beis görmemişti.

Anaların ağlamaması, evlatların ölmemesi için bilinçlenip savaşlara karşı durmalıyız. Tarihimizi öğrenip emperyalizmin oyunlarına gelmeden, birlik içerisinde değerlerimize sahip çıkmalıyız. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası başlatılan, bizleri düşünmekten, sorgulamaktan, tarihimizden, ülke sorunlarına bilimsel yollardan çözüm aramaktan uzak tutan eğitim politikalarımızı bilimin ışığında güncellemeliyiz.

Bizi; bize yabancılaştıran, toplumsal sorunlarımıza duyarsız kılan, düşünsellikten uzak, bireyci yaklaşımları öne çıkaran ve izlendiğinde bize katkı koymayan televizyon programları son dönemlerde çok arttı.

Bunlar emperyalizmin kendi çıkarları için toplumları uyutmak için uyguladıkları yöntemler.

Ülkemizde her gün çatışma, çatışmalarda yitirdiğimiz canlar, toprağa verdiğimiz onlarca şehit.

Toplum olarak ne kadar tepki veriyoruz? Kanıksadık mı? Ne kadar duyarlılık gösteriyoruz?

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları yasaklanırken, televizyonlardaki uyuşturucu eğlence programlarının sınırsız devam etmesini neden, niçin istiyorlar? Bizleri neye alıştırıyorlar? Bu duruma kimler, nasıl getirdi? Bu gidişi durdurmanın yöntemi nedir?

İzlenen politikalardaki eksiklikler, yanlışlar neler? Alternatif politikaların uygulanması nasıl olmalıdır?

TBMM’nin 93. yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlamalarına getirilen yasaklara; parlamenter ve toplumsal muhalefetin istenilen tepkiyi koymaması gibi olmamalıdır

Bu soruların cevaplarını bekleyerek bulamayız.

Analarımızın ağlamaması  ülkenin aydınlığa çıkabilmesi için; ‘akıntıya kürek çeken değil, suyun yönünü değiştirecek güçlü, dinamik, üretken, alternatif olduğunu gösteren’ muhalefete gereksinim olduğunu unutmamalıyız.

Biliyoruz ki ‘ailede evin direği kadındır’. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda cepheye mermi taşıyan analarımız, kurdukları Cumhuriyet’e de sahip çıkacak, çağdaş nesiller yetiştirmeye devam edecektir.

İyi pazarlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar