Çin geçen hafta neden karıştı?

Kürşat Tüzmen Çin’e yaptığı son iş ziyaretinde yeni Çin Ticaret Bakanı ile buluşmuş bir önceki Çinli mevkidaşı için “mümkünse Bo Şilai (Bo Xilai) ile de görüşmek isterim” demişti. Sanırım bu talebi arada kaynayıp gitti ve belki telefonla bile görüşemedi. Çünkü Bo, Pekin hükümetinden aldığı “tam yetki” ile Çongçing’e (Chongqing) gönderilmişti.
Tüzmen, Bo için “dünyayı yöneten adam” diyordu ki doğruydu: Bo, yılda ortalama yüzde 10 küsurluk büyümesi olan Çin ekonomisinin başındaydı ve Bo’nun bu gücü haliyle dünya ekonomisini de doğrudan etkiliyordu. Ama Pekin onun Çongçing’i yönetmesini istemişti. Çongçing böylesine önemliydi.

Çin genelindeki bisikletlerin tersine Çongçing de motosikletleriyle ünlüdür. Çünkü kent çok inişli-çıkışlıdır ve Pekin’in pedallı çekçekleri, Çongçing’de yerini motosiklete bırakmıştır. Yolcular az bir ücret karşılığı motosikletlerin arkasına binerler ve düşmemek için de tanımadıkları sürücüye sarılırlar.
Congçing’in yönetimi doğrudan Pekin’e bağlıdır. Nedeniyse Pekin’in burayı Hong Kong yapmak istemesidir. Çongçing özellikle gece görünümüyle bir Hong Kong oldu bile. Nehrin ikiye böldüğü kent, Yeditepeli kentimizi de çok andırır. Pekin buraya inanılmaz para akıtır.

Bo’nun Congçing’e gitmesinin nedeniyse akıtılan paranın halkın değil, çetelerin cebine gitmesiydi. Çongçing’de ne hukuk vardı, ne de güvenlik. Haliyle Pekin’in ve Bo’nun Congçing’deki başarısı ülkedeki diğer yönetimlere de ciddi bir gözdağı olacaktı.
Bo Şilai elindeki tam yetkiyle çetelere, yağmacılara, hukuku ayaklar altına alan savcılara karşı tam bir terör estirdi. Bu hem halktan hem de Pekin’den büyük destek aldı. Tutuklanmalar, idamlar peşi sıra geldi ve tam kontrollü bir kent için Çin’de ilk kez olmak üzere taksilere bile kameralar yerleştirildi.
Tüm bunlar, bu yılın Ekim ayından itibaren devralınmaya başlanacak Çin’in yeni yönetim kadrosunda başa geleceklerden biri olarak Bo’yu çok şanslı kılıyordu.
Ancak Bo geçen hafta umulmadık bir şekilde işten el çektirildi. Çongçing’deki iç işleyişte sorunlar var ve nihayetinde Pekin, Bo Şilai’yi görevden aldı. Kuşkunuz olmasın, zaten kapalı bir kutu olan Çin’de bu konuda ne olup bittiğini anlamak gelecekte de zor olacak.
Ancak el çektirmenin çok dikkat çekici bir diğer tarafıysa, şimdiki yönetimin öncülüğünde yapılan Çin Ulusal Halk Meclisi Toplantılarının “son kez” yapıldığı bir zamanda meydana gelmesi.

Mao Zıdong (Mao Zedong) sonrası başa geçen ve Çin’e damgasını vuran Cüce lâkaplı Dıng Şiao Ping (Deng Xiao Ping), yönetimi halefi Ciang Zımin’e (Jiang Zemin) bıraktığında sadece Briç Derneği’nin başkanıydı ama ipleri bırakmadığı söylenir. Ciang’den bayrağı devralan Hu Cintao (Hu Jintao) ve ekibininse gücü tamdı ve ekonomik kriz, SARS, Kore Yarımadası, Tayvan, ekonomide devleşme, olimpiyatlar vs gibi belli başlı konularda son derece başarılı oldu.
Bo Şilai olayında olan bitenler, Çin’i yönetecek yeni ekibe yönelik olarak şimdiki yönetimin “biz gelecekte de var olacağız” algısını da ortaya çıkarıyor.

Durum, olayın zamanlaması ve içeriğine bakıldığında garip.
Çin lider sultasıyla değil artık beyin takımı tarafından yönetiliyor. O halde “biz hâlâ var olacağız” mesajı kime verilmiş olabilir?

Batı basınında yeni Çin yönetimini devşirmeye çalışmak için şimdiden halef Şi Cinping’e (Xi Jinping) “liberal” yaftası yerleştirilmeye başlandı bile. Elbette Batı için hüsran kaçınılmaz ve Şi de liberal falan değil. Ancak yeni gelecek yönetimin deneyimli olmadığı da belli.
O halde, Arap Baharları ve sonrası İran-Suriye ile devam eden gerginliğinin tavan yaptığı, 3’üncü Dünya Savaşı’nın dile getirilmeye başlandığı bir dönemde, Hu Cintao ve ekibi kendilerini dosta ve düşmana anımsatmış olamazlar mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar