Artvin'de Haziran

Temmuz’u neredeyse yarılamış olabiliriz. Artvin’de aylardan / hallerden Haziran hüküm sürüyor.
RTE’nin muteber arkadaşı.. Sabah Gazetesi’nden 3. Havaalanı inşaatına her yerde karşımıza çıkan Mehmet Cengiz.. Doyamıyor anlaşılan. Artvin Cerattepe’de, yani bir yeryüzü cennetinde madenciliğe soyunmuş.
Mahkeme kararlarına, ÇED raporu olmamasına rağmen, işe de koyulmuş. Yanında jandarma ekipleri, Cerattepe seferine çıkmış.
Ama, orası Artvin..
Dağları ve yolları gibi, insanı da kolay kolay geçit vermez. Nitekim, yüzlercesi insan zinciri oluşturdu. Protesto etti. Kimileri kütüklerle yolları kapattı. Binlercesi Valilik binasının önüne koştu, protesto etti.
Erdoğan’a karşı halk..
Halk’a karşı Saray’ın kolluk gücü..

***

Artvinliler’in direnişini izlerken Metin Lokumcu’yu hatırlamamak ne mümkün!
Artvin’in Karadeniz kıyısındaki ilçesi Hopa’da, Mayıs 2011’de kaybetmiştik onu. Erdoğan’ı ve HES projelerini protesto eden kalabalığın üzerine yine gaz bombaları yağdırılmıştı. Ve 54 yaşındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu, gazın tetiklediği kalp krizi ile hayata veda etmişti.
O’nu hatırlayıp, RTE’nin sözlerini hatırlamamak da ne mümkün!
Beyefendi aynen şöyle demişti: “Bir TANESİ de orada, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmak da istemiyorum, kalp krizinden öldüğü söyleniyor.”
Hopa protestosu ve Metin Lokumcu’nun ölümü, ardından da protestocuların “terörist” diye yargılanmaları.. Gezi’nin işaret fişeği gibiydi.
RTE’nin, bu ülkenin insanlarına “TANE” hesabıyla baktığını.. “Ölümlerinin üzerinde durmaya gerek görmediğini” Gezi’de fazlasıyla tanık olduk.
Ama, ne ölümler ne de baskılar “MİLYONLARCA TANE İNSANI” durduramadı. Bu ülkenin insanları, hayatlarına / topraklarına / geçmişlerine ve geleceklerine sahip çıktı. Çıkıyor.

Tıpkı bugün Artvin’de olduğu gibi.
Yazıyı uzatmaya ne gerek var! Fotoğraflar aslında her şeyi anlatacak size. Artvinliler’in neden direndiğini gösterecek.


AKP’li vekilin “irtifa” kaybı
Markar Esayan, Türkiye’nin ve medyanın son yıllarını bir bakıma “tek başına özetleyen” bir isim. AGOS Gazetesi’nde yazarlık yaptı. Daha sonra TARAF’a geçti. Hükümetle Cemaat arasında köprülerin atılması sonrasında TARAF’tan ayrılıp, MİSYONUNU Yeni Şafak’ta sürdürmeye başladı.
Misyon, açık: RTE’nin hegemonyasını gerçekleştirebilmesi.. Ancak, siyasi islam sosunu dikkatlerden saklamak için de “gayrı müslim” isimlerin kucaklanması!

Markar Esayan, doğrusu bu işlevi fazlasıyla yerine getirdi. Öyle ki, 7 Haziran seçimlerinde AKP milletvekili olarak Meclis’e girdi.
Durduğu yerden öyle görünüyor olsa gerek (!) geçen gün Yeni Şafak’taki köşesinde “Erdoğan’a yapılanların Hrant Dink’e yapılanlardan hiçbir farkı olmadığını” yazdı. Bunu söyleyebildi.

Bu kadar irtifa kaybedince, demek ki sahiden gerçekler başka türlü görünüyor. Algı değişiyor. En somut veriler bile karanlıkta unutuluveriyor.
Hatırlayın lütfen!

Hrant Dink, aslında Ermeni diasporasını eleştiren bir yazı yazdı. Irkçı bir grup, bunu Türkiye’ye saldırı olarak takdim etti. Ve aleyhte kampanya başlattı.
Sonunda, Dink için şu meşhur 301. Maddeden yargılama gündeme geldi. Ancak, bunun olabilmesi için bir İZİN gerekiyordu. Adalet Bakanı izni.
O dönemde Adalet Bakanı olan Cemil Çiçek izni verdi. İşte Dink’i ölüme götüren yolculuk, hem bu mahkeme faslıyla hem de istihbaratın neredeyse “gözetimi” altında başladı.
Markar Esayan bunları bilmez mi?
Şimdi milletvekili olduğu partisinin, Hrant Dink’i “çakalların önüne attığını” hatırlamaz mı?
Hadi, Erdoğan’ın “afedersiniz Ermeni” ve benzeri sözlerini tevil etmeye çalıştı diyelim. Veya O’nun DÜNYADA EN ÇOK (gerçek ya da siyasi) SUİKASTE UĞRAYAN LİDER olduğuna sahiden inandı farzedelim.
Sahiden suikaste uğrayıp öldürülmüş bir insanla.. Hele hele o insan bir zamanlar “arkadaşım” dediğiniz Hrant ise, nasıl kıyaslarsınız?
Hrant’ı sevenlerin yüzüne demeyeceğim ama, aynaya nasıl bakıyorsunuz, merak ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar