Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Aşağılanan muhalefet

Köy Enstitüsü mezunu rahmetli babam Veli Caner, bir insanın başka bir insanı aşağılamasına çok kızardı.
İnsanı aşağılamak insanlık dışı bir şeydi onun için.
Birisi başkasını aşağılarsa aslında kendisini aşağılamış olurdu onun gözünde.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na  ilişkin açıklamalarında kullandığı üslup ve vücut dili çok ağır olmanın yanı sıra aşağılayıcı özellikte.
Cumhurbaşkanlığı  makamının yüceliği bir yana herhangi bir  parti liderinin tarzı böyle olabilir mi?
Gerçi kendileri tarafından hiç bir zaman yumuşak tarz kullanılmamıştı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu da son zamanlarda üslubunu sertleştirdi.
Normalde Kılıçdaroğlu  en azından bir  Cumhurbaşkanı’na ilişkin böyle sert bir tarz geliştirecek bir mizaçta değildi.
Ancak Kılıçdaroğlu, 16 Nisan Anayasa Referandumunu, fiili başkanlık sistemini “meşru” görmediğini defalarca açıkladı.
Demek ki artık bıçak kemiğe dayandı.
Ama O’nun söylediğinin içeriği kullandığı üslubun yanında çok daha ağır ve cevaplanamayan iddia ve ithamları kapsıyor.
Başbakan Binali Yıldırım da araştırılsın demesine rağmen, partisi AKP nin milletvekillerinin oylarıyla  oğlunun Malta şirketlerine ilişkin CHP’nin verdiği Meclis araştırma önergesi reddedilmesine pek üzülmüş gibi görünmüyor!
Ülkemizde siyasette pişkinlik ustalığı hâkim.
Hele son yıllarda artık PİŞKİNLİK dayanılmaz hal aldı.
Ülkede insanlar korktukları, çekindikleri, adalete güvenmedikleri, küçük menfaatleri veya kaybedebilecekleri özgürlükleri nedeniyle veya ileri sürülen iddialara inanmadıkları için olan
biten bunca olaya ses çıkaramıyor olabilirler.
Ancak dünya çok küçük ve ülkemiz yurtdışında uluslararası ilişkiler ve diplomaside büyük yaralar alıyor.
Demokrasi kümesinde hızla düşüyoruz.
İddialara genelde tık yok!
Veya yüzsüzlük ve pişkinlikle karşı iddialarla kara gürültü içinde sis perdesi altında kör döğüşü yaşatılıyor.
Örneğin şu banka dekontları sahte mi, gerçek mi?
Bu 2 saatlik bir araştırmayla kesinlikle belli olur.

Nedense bu sis perdesi kaldırılacağına kuru gürültü ve laf kalabalığı ile daha da fazla çözümsüzlük karanlığı tercih ediliyor.
Söz düellosu medya üzerinden yürüyor.
Normal demokrasilerde siyasiler geçerler kameraların karşısına tartışırlar.
Er meydanı gibidir çağımızda TV’ler.
Ama ülkemizde her şey gibi bu da bir garip!
Meydanda, pardon stüdyoda rakibini bekleyen değil, kaçan makbul!
Tabii “havuz ve tembihli medya” sayesinde...
Bu devran hep böyle sürer mi?
Sürse bile, bu dünya sürdürenlere yar olur mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar