Asla teslim olmayacağız!

AKP iktidarının, “basın özgürlüğü”ne dönük anlayışı malum… Kendinden olmayan ya da kendisine destek vermeyenleri yaşatma niyeti yok! İstemediği yazarı ya da televizyon yorumcusunu ya işten attırıyor, ya da patronuna  “aba altından sopa” gösterip, onu bir şekilde disipline etmeye çalışıyor. Boyun eğmeyene ise her türlü operasyonu yapıyor. “Yandaş” medyanın yayınlarını da sansür ediyor, beğenmediği haberi ya da programı yayından kaldırtıyor…

Dün de böyle bir operasyon yapıldı… Polis; bünyesinde, Bugün Gazetesi, Bugün TV ve Kanal Türk gibi yayın organlarını bulunduran, İpek – Koza Grubuna ait 23 şirkette savcılık emriyle arama yaptı, evrakları, belgeleri ve bilgisayarları topladı…

Sürpriz bir operasyon sayılmaz… Zira, sosyal medya fenomeni “Fuat Avni” biliyordu bu işi daha önceden, “twitter”den uyarmıştı… Hatta, Sözcü Gazetesi ile Doğan Grubu’nun da bu tür bir operasyona maruz kalacağını iddia etmişti…

***

Yıllarını bu mesleğe vermiş bir gazeteci olarak düşünüyorum… Bütün bu yapılanlar gerçek anlamda “basın özgürlüğü”ne karşı bir darbe midir yoksa ardında başka nedenler var mıdır?

Demokratik bir ülkede, gazetelerin ve  televizyonların devlet tarafından basılması, belge ve bilgilerine el konulması, anayasal bir suçtur. Ki, Anayasa’nın, 27. Maddesi, “Basın hürdür, sansür edilemez” diyerek “basın özgürlüğü”nü teminat altına almıştır. Bu özgürlüğün kullanılmasındaki aksaklıklar da yasa ile düzenlenmiştir.

Ancak belirtmeliyiz ki; İpek – Koza grubuna yapılan operasyonun, bu madde ile yani; “Basın özgürlüğü”nden kaynaklanan mahsurlarla ilgisi yoktur. Görünürde operasyon, bütünüyle grubun mali yapısı ve uygulamalarıyla ilgilidir…

Ne var ki bu gerekçe işin resmi boyutudur. Öteki boyutunda ise, yukarıda sözünü ettiğim “aba altından sopa gösterme” anlayışı vardır. Zira bu grup, devlet içerisindeki “paralel yapılanma” ile ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır. Bağlantısı da söz konusu grubun Fetullah Gülen ile olan ilişkisidir.

***

Hal böyleyken, gelelim Sözcü Gazetesi’nin dünkü sayısında dikkat çeken ayrıntıya… Sözcü Gazetesi dün, bütün köşeleri boş çıktı. Yani, gazetede köşe yazısı yoktu… Köşe yazılarının yerleri boş ve beyaz bırakıldı. Emin Çölaşan başta olmak üzere, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Bekir Coşkun, Necati Doğru gibi yazarların adı vardı ama yazıları yoktu… Ve gazete, “Sözcü susarsa, Türkiye susar!” manşetiyle çıktı…
Neden?

Çünkü, iddia odur ki muhalif olduğu için bu gazeteye de dönük bir operasyon ihtimali söz konusu… Çünkü AKP iktidarı bu gazeteyi ve yazarlarını sevmiyor, istemiyor. Kanımca, gazetenin dünkü tavrı bu ihtimale karşı bir önlemdi…
Ancak bana göre yanlış bir eylemdi!

Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Bekir Coşkun ve Necati Doğru’ya soruyorum, neden? Neden köşelerinizi boş bıraktınız? Bu köşeler sizin mi okuyucunun mu? İkincisi; halk moral çöküntüsü içerisindeyken, iktidara karşı böyle bir “tavır” koymak ne kadar doğrudur? Ve bu tavır neyi çözer?

***

Hayır! Böyle bir hakkınız yok!
Medya’nın önemli bir kesiminin teslim olduğu ya da bir şekilde teslim alındığı yerde, bir avuç “nesli tükenmiş” gazeteciler olarak bu mücadeleye ara verme hakkınız ve hakkımız yok! Kaldı ki bu ”kavga” ya da mücadele, kendimizi için değil, bu ülkeye ve bu ülke insanına adanmış bir mücadeledir. Süreklilik ister, inat ister… Ara vermeyi kaldırmaz.

Dolayısıyla bu tavır; halkın doğruları öğrenme ve her alanda bilgilenme ihtiyacına karşı yapılmış bir haksızlıktır. Ve kanımca; Türkiye’nin içerisinden geçtiği bu süreçte toplumun moral değerlerinin aşağıya düşebileceği hesap edilmemiştir.

Oysa bizler; her gün, her dakika, her an, doğruları söyleyeceğiz ve yazacağız, buna mecburuz. Zira, Sokrates’in idama giderken ettiği “Özgürlük, gökten zembille inmedi. Onun için her an her dakika mücadele etmelisiniz” sözünün bir anlamı kalmaz. Bundan, asla vaz geçmeyeceğiz,  asla teslim olmayacağız!

Önceki ve Sonraki Yazılar