Aslan hikayesi

Bir küçücük aslancık varmış. Zimbabwe ovalarında koşar oynarmış. Bu aslancık büyümüş, dünyaya nam salmış, adını Cecil koymuşlar, fotoğraflarını çekip kitaplara basmışlar. Yıllar geçmiş, onu tüm yerkürenin çocukları tanımış…

Derken, çok uzaklardaki zengin ve güçlü bir ülkeden adamın biri gelmiş, 50 bin doları bastırmuş, sırf zevk için Cecil’i vurmuş, başında durup zafer resmi çektirmiş, derisini yüzmüş, kellesini de kupa olarak evine asacakmış!

Şu sıralar başta Amerika olmak üzere bir çok yerde en çok konuşulan tartışılan konu bu. İnternet sağolsun, inanılmaz bir öfke yalazası yerküreyi dolaşıyor…

Bu haltı yiyen rezil herife edilen hakaretin haddi hesabı yok. Kırk katırdan kırk satıra envai çeşit ceza önerilmekte.

Zimbabwe gibi çok yoksul bir ülkede kocaman bir okul yapılmasına yetecek kadar parayı yalnızca harika bir yaratığı öldürmenin “zevki” için harcayabilen manyağa ne dense, ne yapılsa azdır diyorum.

İnsan denen tamahkar yaratığın kibrinin her yerde karşımıza çıkan iğrenç örnekleri midemi bulandırıyor.

ABD’nin bu olayın yarattığı tepki üzerine “kupa avcılığı”nı yasaklayabileceğinden söz ediliyor. Hiç sanmıyorum.

ABD’nin satın alınmış siyasal sisteminden silah endüstrisine zarar verecek bir karar çıkacağına inanmadığımdan sanmıyorum.

Kendi çocukları okullarında avlandığı zaman bir şey yapmayanlar Cecil öldürüldü diye mi yapacaklar?

Cecil’in ateşli silahla değil, fabrika işi okla öldürülmüş olması bir şeyi değiştirmiyor.

Zihniyet aynı zihniyet, kökleri çok derinde.

Bunu özgürlük sanıyorlar:
Git, öldür, duvarına as!

***

Hayvanlara yapılan kötülüklerle ilgili olarak böyle bir yazı yazdığınızda şöyle tepkiler almaya hazır olmalısınız:
“Peki filanca yerde insanlar öldürülürken neredeydiniz? O zaman niçin böyle tepki göstermediniz? Hayvanlar sizin için insanlardan daha mı önemli?”

Nitekim öyle olmuş: İngiltere’de Manş’ı geçmeye çalışırken ölen zavallı Sudanlı göçmen için niçin yas tutulmadığını soranlar olduğu gibi, Amerika’da polisin öldürdüğü son siyah derili ve silahsız için niçin bu kadar öfkelenilmediği tartışılmış!

Elbette burada çok ciddi bir eleştiri alanı var. İnsanın insana yaptığı kötülüklerin ardı arkası gelmiyor…

Ne kadar yazılsa, çizilse azdır.

Gene de ben, “Şuna niçin kızmadın da buna kızıyorsun” türünden yakınmaları her zaman haklı bulmuyorum.

İnsan, sevgilerinde olduğu gibi öfkelerinde de “selektif” bir yaratık!

Bunu yadsıyamıyoruz.

O yüzden ben, “Bırakınız kızsınlar, bırakınız haykırsınlar!” diyorum.

Yeter ki susmasınlar!

Onlar orada bunlar burada, seslerini yükseltsinler kötülüklere karşı.

Bir bakmışsınız, ortak bir kızgınlığın haykırışında hep birlikteler.

Gezi’de böyle olmamış mıydı?

Önceki ve Sonraki Yazılar