Süleyman Karan

Süleyman Karan

At izi ile it izinin karıştığı zamanlar

Herkes her şeyi ne kadar da çok biliyor!.. Darbe üzerine tartışmalarda güvenlik uzmanı, gazeteci, kanaat önderi (bu da ne demekse artık, kabak tadı verdi, üç kişiden biri kanaat önderi) ne ahkamlar kesiyorlar, nasıl işkembe-i kübradan sallıyorlar. Hiçbir sorumluluk hissetmeden, koskoca bir ülkenin kaderini değiştiren böyle bir olay hakkında bilip bilmeden atıp tutabiliyorlar.

Bu toz duman ve puslu havada çakallıklar devam edecek. Ne yazık ki, bu çağın ruhu, ulusun, yurdun, insanlığın çıkarlarını gözetmek üzerine şekillenemiyor, sanırım bu sorumsuzluk biraz da ondan...

Turnusol gibi günler bu günler

Darbe nasıl yapılır, darbe süreci nasıl işler?.. Neyse ki bu konuda hiçbir uzmanlığım yok, olmamasından da sadece onur duyarım. Zira 15 yaşında 12 Eylül’ü yaşamış biri olarak, o karanlık (garip ama gerçekten sabahları da akşamları da çok karanlık olurdu, korkunun kokusunu alırdınız) günleri yaşayan biri olarak, insanlık onurunu bu denli ezebilen başka bir yönetim biçimi tahayyül etmem zor. Sadece şunu söyleyebilirim; öyle zamanlar insanların karakteri için bir turnusol kağıdıdır, iyi, dürüst ve onurlu olanla korkağı siyah ile beyaz gibi ayırır.

12 Eyül’de ağabeyler, ablalar gözaltında işkence görür, öldürülürken, elimiz kolumuz bağlı beklemezdik elbet. O yaşımızda ‘kuşlama’, ‘pullama’ yapar, telefon kulubülerinden rasgele numaralar çevirir, generallerin ABD’nin ve büyük sermayenin emriyle bu darbeyi yaptığını anlatır dururduk. Etkili olur muydu bilmem, ama 12 Eylül bana ‘kötü ve güçlü olanın karşısında, ucunda ölüm olsa bile dik durmayı’ öğretti. İhbarcı şerefsiz komşuların varlığı da şerefsizliğin ne menem bir şey oolduğunu...

Destek bulamadığında yenildi

Darbenin sürecine gelince... Sadece şunu söyleyebilirim; bir darbenin gerçekleşmemesi için iki şey gerekir. Biri emir komuta zincirinde zayıf halkaların kırılması ve darbeye destek verecek bir kitlenin bulunmaması... Özellikle altını çizmek gerek ki, darbeye direnecek değil, darbeye destek verecek bir kitlenin olmaması önler bir darbeyi... Zaten tarih ve özellikle de siyaset tarihi de bunun örnekleriyle doludur. Eğre ki darbeci askerler bir toplumsal taban bulamazsa iktidarı ele geçirse bile çok kısa sürede yenilir. Ama eğer ki göstermelik bir kitle bile askerin yanında sokağa çıkmışsa, işte o zaman darbeye yüzbinler direnmeye bile kalksa, tanklar, toplar, uçaklar o direnenleri gözünün yaşına bakmadan paramparça eder. Ve ondan sonra büyük bir av başlar. Hapishaneler yetmez, stadyumlar hapisane olur. Bunun en açık örneği Şili’dir. Pinochet’nin Şilisi... Orada Salvador Allende’nin direnişi ise, işte o hâlâ örneği görülmemiş bir kahramanlıktır. Direnmiş ve öldürülmüştür, çünkü Şili’de antikomünizm denen zehirle zehirlenmiş insanlar askerlere destek vermiştir. Çoğunluk Allende’nin yanındadır ama ne fayda; ne tankı vardır halkın, ne topu ne de uçağı!.. Sonrası katliamlar, işkenceler...

Ne olduğunu çok sonra öğreneceğiz

15 Temmuz darbe girişiminin girdisini çıktısını çözmemiz, belki bir on yıl alacak... Belki hiçbir zaman tüm detayları öğrenilemeyecek. Ama darbe girişiminin darbeye dönüşmemesinin, iki temel sebebi var. Bir; darbeci gruba Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yeterli desteğin verilmemiş olması, diğeri ise tek bir vatandaşın bile darbeye destek vermek için meydana çıkmaması... Özellikle de kitle desteği görmediği için darbe başladığı anda ezilmişti zaten, ondan sonrası ise çorap söküğü gibi geldi.

Asker işi tamam, demokrasi hâlâ yalan


Demem o ki, bu darbeyi engelleyen bu ülkenin siyasi  kültürüne yerleşen ‘askerin politika dışında tutulması’ anlayışı... Yerleşik bir demokrasi kültüründen söz etmek hâlâ mümkün değil, ama bu bile bir şeydir. Şimdi bu ülkenin karşı karşıya olduğu temel mesele demokrasiyi kaybetmemek. Zira askeri darbe girişimine prim vermemek, bir ülkede demokrasinin garanti altında olduğu anlamına gelmiyor. Kaldı ki, darbe sonrasındaki zafer sarhoşluğundaki hükümet, antidemokratik karnesine yeni yıldızlı pekiyiler katmak peşinde olduğunun sinyalini veriyor.

Bir parti şovuna dönen ‘Demokrasi Şöleni’nde şeiratçı sloganların, laiklere olan nefret söylemlerinin, Geziciler’e hakaretin bini bir para... Yani demokrasi mücadelesi 15 Temmuz’dan önce her ne idiyse, bugün OHAL’de de aynen o... Hatta belki de daha fazlası... Zira her kim olursa olsun, bunlara darbeciler de dahil, eğer ağzı burnu patlamış fotoğraflarıyla teşhir ediliyorsa, orada demokrasi falan yoktur. Belki asker postalı yoktur, ama bilindiği üzere faşizan her sisteme asker postalı gerekmiyor bu postmodern çağda!

Küfredeceğinize elimizi öpün!

Bir hatırlatma yapmakta fayda var: Eğer ki 15 Temmuz’da bir tek vatandaş bile darbeye destek vermemişse, bu dünyada eşi benzeri görülmemiş bir demokratik sokak hareketinin sonucudur. Yani Gezi Direnişi’nin... O sebeple AKP, destekçileri ve hükümet bir lütuf arıyorsa, o sabah akşam hakaret ettikleri Geziciler’de aramalı... Ellerinden öpmeli... Zira böylesine kutuplaştırdıkları, böylesine nefret tohumları saçtıkları bir ülkede, bu sayede demokrasiye sahip çıkıldı. Ve ister OHAL olsun, ister bu hal... Bu yeni siyasi kültür ve gelenek sivil darbecilere karşı da demokrasiyi savunmaya devam edecek. Öyle boğaz keserek, işkence ederek de değil, insan gibi...
Suriye’de

Önceki ve Sonraki Yazılar