Atatürkçü Bangladeş'ten AKP ne ister ki?

CHP eski milletvekili Faruk Loğoğlu YURT için yazdı

Türkiye geçenlerde Bangladeş’teki büyükelçisini ülkenin önde gelen bir siyasetçisi idam edildi diye geri çekti. Haber medyada yer aldı ama anlamı, nedeni üzerinde bilinçli, bilinçsiz fazla durulmadı. Yenir yutulur olmayan suçlama ve restleşmelerden sonra bile Moskova’daki büyükelçisine dokunmayan Türkiye, hangi ulusal çıkarlarımıza zarar verdi ki dost ülke Bangladeş’e yıldırım hızıyla bu haksız muameleyi reva gördü? Evet, neden?

Önce şunları ifade edelim: İdam edilen Cemaat-i İslami partisi liderlerinden Motiur Rahman Nizami’ın yargı süreci usulsüzlükler nedeniyle ciddi eleştiri almıştır. Ayrıca, birçok resmi ve sivil kuruluş idam cezasına karşı oldukları için infaza karşı çıkmışlardır. Öte yandan, siyasi nedenlere dayanan mahkûmiyet ve infazların nerede olursa olsun ve ne kadar haklı, ne kadar doğru görünürse görünsün, toplum vicdanında derin ve kalıcı yaralar açtığı da tartışılmaz bir gerçektir. Bu itibarla infazın eleştirilmesi doğaldır.

Ancak idam cezasına karşı çıkmak başka, sözde idama tepki olarak büyükelçini geri çekmek başkadır. Bunun diplomasideki anlamı çok ağırdır. Bu yönteme ancak ilişkiler hayati bir nedenle kopma noktasına geldiğinde başvurulur. Nizami’nin idamı insani bir olay olarak algılanabilir, fakat büyükelçimizi çekmek için yeterli bir sebep değildir.

Gelelim idam edilen Nizami’ye. Din eksenli Cemaat-i İslami partisinden bir siyasetçidir. 1971’de Bangladeş’in bağımsızlığına karşı çıkmıştır. Başını çektiği el-Bedr güçleri, Pakistan ordusuyla işbirliği yapmıştır. Yıllarca süren yargı süreci neticesinde mahkûm edilmiştir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘soykırım, tecavüz ve işkence’ suçlarından mahkûm olan Nizami’yi ‘75 yaşında bir mücahit, hiçbir dünyevi günahı olduğuna inanmadığımız’ bir insan olarak tanımlamıştır. Bangladeş yargısının bilmediğini Türkiye nereden bilmektedir? ‘Dünyevi günahı’ olmadığı nasıl, hangi uhrevi yetkiyle hesaplanmaktadır? Adalet Bakanı Bekir Bozdağ infaz için “Mahkeme kararıyla işlenmiş tartışmasız bir cinayettir” hükmüne nasıl varmıştır?

Fakat öyle bir başka nokta vardır ki AKP zihniyetinin çarpıklığını mutlak biçimde ortaya koymaktadır. Suudi Arabistan Şii lider Nimr El-Nimr’i idam ettiğinde bu “Ülkenin iç işidir, karışamayız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan konu Bangladeş ve Sünni biri olunca büyükelçisini çekerek “senin yargının kararını tanımam, içişlerin hakkında hüküm veririm ve seni cezalandırırım” demeye getirmektedir.

Dolayısıyla infaz bahanedir.  Tepkinin asıl nedeni ise bambaşkadır.  Evet, asıl neden Atatürk’ü seven, bağımsızlık felsefesi Avami Birliği’nin sosyalist ve laik esaslarına dayanan Bangladeş’i cezalandırmak dürtüsüdür.

Son parti kurultayına Bangladeş Büyükelçisi’ni davet etmeyerek AKP bu kinci tutumunu iyice basitleştirmiştir. Ne yazık ki Bangladeş’e gösterilen tepki her şeyden çok Türk dış politikasını felakete sürükleyen AKP’nin mezhepçi yaklaşımının sonucudur.

Dakka Büyükelçiliğimiz’i ülkenin bağımsızlığından dört-beş yıl sonra 1976 yılında açmak ayrıcalığı genç bir hariciyeci olarak bana nasip olmuştu. Pakistan’ın Bangladeş’i tanımasını beklemiştik. Buna rağmen hiç serzenişte bulunmadılar.

Bize her zaman özel ilgi gösterdiler ve hep yardımcı oldular. 

Dahası da var: Bangladeş halkı Atatürk’ü sever. Kurtuluş Savaşımız’ı bizim kadar benimser ve zamanında Mustafa Kemal’e verdikleri desteği gururla anar. Milli şair Kazi Nazrul İslam’ın 1921 yılında ‘Kemal Paşa’ için yazdığı destan hala okullarda okutulur. Atatürk adını taşıyan en eski lise de (1939) Bangladeş’tedir. Bangladeş halkı Türkiye’yi dost bilir.

Dolayısıyla büyükelçimizin biran önce geri gönderilmesi gerekir. Arakan Müslümanları’na sahip çıktığını iddia eden AKP zihniyeti onlara AKP’den çok daha önce her zaman kucak açan dost Bangladeş’e haydi haydi sahip çıkmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar