Övgün A. Ercan

Övgün A. Ercan

Atatürk’ün ağzından dini inancı

Sürekli tartışılan, acaba Atatürk Müslüman mıydı? Yoksa değil miydi konusudur.

Ata, tüm siyasi yaşamında dini öğeleri kendi çıkarı için hiç kullanmamış, ancak toplumun inançlarına saygı göstermiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında, Balıkesir ile Bursa camilerinde Müslüman topluma hutbeler, vaizler vermiştir.

Bunu kaygıyla izleyen, dini bütün bir general olan Kazım Karabekir, ‘Mustafa, yoksa sen Şeyh-ül İslam mı olmak istiyorsun?’ sorusuna şu yanıtı vermiştir.

‘Yok! Biliyorsun camiler toplumun toplandığı, hem tapındıkları, hem de toplumsal sorunları tartıştıkları yerdir. Hz. Muhammed de hutbeleri toplumsal sorunlar tartışılsın diye oluşturmuştur. Ben de Osmanlı’nın yitirdiği istiklalimizi nasıl kurtaracağımızı, bunun için neler yapmamız gerektiğini, kurtuluşumuz için savaşmamız gerektiğini anlatıyorum’

Bu amaçla, Ata, camilerin Cuma hutbelerinde okunması için 40 tane hutbe yazmış, kurtuluşa inanmış aydın hocaları da yanında bulundurmuştur

Ayrıca, 23 Nisan 1920’de Büyük Kamutaymeclis(TBMM) Kuran’ı Kerim okunarak açılmıştır. Bunun nedeni de Türk ulusu gibi saylavların-milletvekillerinin baskın çoğunluğunun İslam olmasıdır.

Kurtuluş ile Lozan görüşmeleri sürerken Ata, sürekli olarak, ‘Devlet, dinden önde gelir’ sözünü vurgulamıştır. Döneminde Arapların put perestliktir bu diyerek, Mescid-ül Haram’ı (Kabe’yi) yıkmasını engellediği gibi, türbeye karşı oldukları için Medine’de Hz. Muhammed’in türbesini yıkma girişiminde olan Suudilere de, ‘Hz. Muhammed’in türbesini yıkarsanız, Arabistan’ı başınıza yıkarım’ diye gözdağı vermiştir.

Gelin Ata’nın inancının ne olduğunu, bir Amerikalı kadınla oturup konuşurken kendi sözleriyle dinleyelim.

‘Dindar Müslümanlar, dünyada iki çeşit insanın yaşadığına inanırlar: Peygamberin izleyicileri olanlar Dar-ül İslam’da; inançsızlar da sonsuza dek lanetlenerek Dar-ül Harb’de yaşarlar.’

Kadın, ‘Ama Ekselans, siz de Müslümansınız ve Dar-ül İslam’da yaşadığınızı söylemiyorsunuz’

Ata omuzlarını silker, ‘Doğal olarak dindar annem beni Müslüman olarak yetiştirdi. Ancak ben bütün inançlara hoşgörü gösteririm. Türkiye’nin, günün birinde, İslamiyet’in elini kolunu bağlayan zincirlerinden kurtulacağını umuyorum’

‘Ancak elinizden tesbihi bırakmıyorsunuz?’

‘Aptal bir pazar alışkanlığı. Dünden beri taşıyorum, çünkü sigarayı azaltmaya çalışıyorum’

Sonra sürdürdü, ‘Bunun doksan dokuz boncuğu var. Üç tane otuz üç, Tanrı’ya atanan kutsal adlar kadar’

‘Peki ya yüzüncü ad?’

‘Yüzüncü ad, son ad’dır, o da isimlendirilmeyendir’ (s.52-54).

‘Osmanlı Türkiye’sindeki bütün hareketsizliğin, ayrıca çürümenin temelinde lanetli kadercilik vardır. En kötünün ses çıkarılmadan kabul edilmesi-İslamiyet gibi. O da Tanrı’nın iradesine tamamen teslim olmak demektir’

‘Ekselans, siz ateist misiniz? (Tanrı tanımaz mısınız?)’

‘Yok! Ben dindar bir adam değilim, ancak hepimiz gibi yüce tek bir Tanrı’ya inanırım, senin olan Tanrı’ya da benimkine de. Şunu unutma, Türkler dinlerinde yedinci yüzyılı; uygarlıklarında da on yedinci yüzyılı yaşıyorlar ve onları yirminci yüzyıla götürecek, benden başka hiç kimse yok.’(s.140)

Ata ekler, ‘Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışında Hacı Bayram Veli Camisinde dua edilmesini kabul etmiştim. Sonra da Meclis’in önünde iki canlı koyun kurban edildi. Ben bu tür ilkel tapınmaları onaylamam. Buna hayatım boyunca karşı oldum, aynı semazenlerden, ayrıca bütün diğer bağnazdan nefret ettiğim gibi, ben manastırda eğitimime başladığımdan beri böyleyim.

‘Kurtuluş Savaşını kazandıktan sonra da Ankaralılar benim, TBMM’ne gitmeden önce Hacı bayram Veli Camisine gidip dua etmemi istediler. Bunu onayladım'

‘Yeni Türkiye’de bütün Hıristiyanlar ile Yahudiler de içinde olmak üzere bütün dinsel azınlıkların, diledikleri gibi ibadet özgürlüğünde olmalarını amaçlıyorum’ (1922, s.230-231)

Yazar Cengiz Özakıncı’ya göre (Bütün Dünya, 2014) Atatürk’ün yapmış olduğu tüm devrimler, İslam İnancına uygun olarak Kuran ayetlerine uygun olarak çıkarılmıştır. Ötesi, devrimlerinde yabancı esintisi de yoktur. Tam tersine Avrupa devrimlerini, Osmanlı’ya yolladığı bilirkişiler aracılığıyla alarak kendilerine uyarlamışlardır. Hilafet, Halifelik İslam’da yer almadığından TBMM’de ulemanın getirdiği öneriyle kaldırılmıştır, Atatürk’ün değil.

Kaldı ki, Türk olmak için dinli olmak da gerekmez. Bizi ulus yapan din değil, Türklüğümüz, kısacası, Türkçemiz, geleneklerimiz ile uygarlığımızdır.

Bazılarının Türklük ile İslam’ı bağdaştırmaları, yeryüzünde yaşayan diğer Türkleri saymamaları, göz ardı etmeleri anlamına geliyor. Biz ezelden beri Türk’üz, ancak içimizde altı ayrı dine inanlar ile inanmayanlar da çok.

Bizde inanç ulusal kimlik değil, bir gelenektir. Kimseye, doğarken dinin nedir diye sorulmaz, kimin kimden, hangi din içinde doğacağının seçimi de yoktur. Dinler tıpkı günümüzün partileri gibidir, milletleri birbirleriyle ayırarak düşmanlıkları kamçılayan.

Tanrı birse, dinler neden ayrıdır? Din mi önemli? Yoksa Tanrı bilinci mi? Düşün, sorgula!

(Sürecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar