Atomu bir tarafımıza kaçırırsak...

Keşke her şey bir şaka olsaydı... O zaman hakikaten amma gülerdik!

Zira mevcut iktidarın yarattığı insan malzemesi popülerleştikçe, daha görünür oldukça, şaşkınlık verici bir manzara ortaya çıkıyor. Cehaletin boyutu insanın sinirlerini boşaltıyor, istemsizce güldürüyor.

Size hemen bir tüyo vereyim, televizyonlardaki şu iftar-sahur programlarına mutlaka takılın...

İkiyüzlü medya patronları, iktidar eliyle büyütülen dincileşmeye ayak uydurdu ya, bütün kanallar bir takım acayip adamlarla anlaşmış, her kanalda iftar-sahur programı var.

Böylelikle dilediğiniz kanalı açıp, bu yandan çarklı ‘alim’lerin zırvalarını izleyebiliyorsunuz. Yalanın, dolanın bini bir para...

Misal, Aydın Doğan’ın Kanal D’si ‘Bayraktar Hoca’ diye bir adamla anlaşmış. Geçen gece Einstein’ın atomu parçaladıktan sonra, ‘atomun içindeki küçük şeyler’i gördüğünü ve “Bunların mutlaka bir yaratıcısı olması gerekir” deyip imana geldiğini söyledi!

Bu kadar pişkince yalan atabilmek için gerçekten büyük bir cehalet gerekir...

Yahudi kökenli olan Einstein, hem Museviliği hem de diğer dinlerin kitaplarını kesin bir dille reddetmişti.

Ayrıca, ‘atomun içindeki küçük şeyler’ lafı ne ya?!

Adam bir de nötronu protonu bilse, Einstein’a ‘Maşallah’ yazılı sünnet elbisesi giydirip faytona bindirecek! (Tamam, hemen gelmeyin üstüme, Museviler zaten sünnetlidir ama dünyada çocukların pipisini kestirip düğün yapan tek memleket bizimkidir!)

***

Bu ‘din alimleri’ genel bir karakter özelliği olarak ‘sallamacı’ oluyorlar. İstisnasız hepsi böyle.

Önce hakikaten sağlam bir yalan uyduruyorlar, sonra bu yalana kendileri inanıyorlar, en son olarak da yalanı yaymaya başlıyorlar.

Attıkları palavralar öyle yenilir yutulur cinsten değil.

Bunlar Kaptan Cousteau’yu Müslüman yapmış, Neil Armstrong’a uzayda ezan sesi duyurmuşlardı!

Hatta kafası ‘çip’li İslam bülbülü Salih Mirzabeyoğlu, tamamen bu palavralar üzerine ‘İstikbal İslamındır’ diye kitap bile yazmıştı!

O vakitler kimi girişken arkadaşlarımız Cousteau ve Armstrong’la temasa geçip bunların yalanlarını ortaya çıkardı ama neye yarar!

Yalanda ısrar bunların karakteridir. Nasılsa hedef kitlelerinin bir şey okuduğu yok.

Daya hurafeyi, bas palavrayı, uçur şeyhi, süründür müridi!..

Ali Kalkancı’nın çorabını koklayan, Badeci Şeyh’e annesini, yetmedi kendisini ‘badeleten’ adam ‘ayda ezan sesi’ palavrasına mı inanmayacak?!

Fethullahçılar, bu Kaptan Cousteau ile Neil Armstrong yalanlarını ata ata koca örgüt kurdular; böylece banka, holding ve medya grubu sahibi bile oldular!..

***

Yalan üzerinden ikbal sağlama işi dinciliğin alametifarikasıdır. Siyasette de böyle.

Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden unsurun ‘başörtülü bacısı’ mesela.

Haziran Ayaklanması günlerinde ‘erotik’ bir yalan ortaya atıp tüm toplumu infiale getirmeye çalışmışlardı elbirliğiyle.

100 tane deri elbiseli yarı çıplak adam Kabataş’ın göbeğinde taciz etmişti AKP’nin ‘Yalancı Gelin’ini.

Nasıl da gürlüyordu dönemin başbakanı!

Medyadaki gülleri nasıl da fanteziler ortaya atıyordu... Ve tabii her yalanın orta yerine din ve kutsal da itinayla yerleştiriliyordu.

Adam, olmayan görüntüleri bile ‘mübarek Cuma günü’ açıklayacaktı yahu!

Hâlâ görüntü falan yok...

‘Yalancı Gelin’
de, dönemin başbakanı da, medya gülleri de, koskoca bir palavranın sahipleri değillermiş gibi, hiç utanmadan ortalıkta pişkin pişkin dolanıyorlar hâlâ!

Evet, bunun adı tam olarak pişkinliktir! Hatta iddia ediyorum, dünyada ‘pişkin’ lafını bu güruhtan daha fazla hak eden kimse yoktur.

Dediğim gibi, nasılsa hedef kitle kendini rektal bölgede istenmeyen tüy gibi hissediyor, kimisi de ısırıp yalama peşinde...

Bunlara, “Atom dediğin Adana asfaltında yetişen bir gazoz ağacıdır” desen itiraz edecek halde değiller.

Neredeyse tamamı tedaviyi reddeder gibi bilgiyi reddediyor. İradi olarak cahiller. Bunları toplayınca da ‘milli irade’ ortaya çıkıyor.

Böyle iktidara böyle ‘milli irade’ işte!

***

Bu arada, dikkat ettim de, Melih Gökçek’in Beyaz TV’sinde sahur programı yok. Acun bile sahur programı yapıyor, Beyaz TV’de üçüncü sınıf Amerikan filmleri oynatıyorlar sahur vakti.

Halbuki Ertem Şener, Ahmet Çakar, Sinan Engin ve Rasim’den bir sahur programı da çıkardı:

- Ahmet Hocam, taharet esnasında su kaçırırsak oruç bozuluyor mu?

- Yok Rasimcim, hemen arkasından atomu ittirip patlattın mı konu kapanıyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar