Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Avrupa Türkiye'den vazgeçer mi?

Avrupa Parlamentosu (AP), önceki günkü genel kurul oturumunda Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinin askıya alınmasını oy çokluğuyla kabul etti. Karar 109 aleyhte. 370 lehte ve 143 çekimser oyla parlamentodan geçti.

Hollandalı raportör Kati Piri’nin insan hakları ihlalleri, demokratik eksiklik, AB normlarına uymama gerekçeleriyle müzakerelerin askıya alınmasını isteyen raporunun böylesine yüksek oy çokluğuyla kabul edilmesi beni düşündürdü. Gerçi karar bağlayıcı değil. Ayrıca oylamadan önce müzakerelerin askıya alınması değil, tamamıyla sonlandırılmasını isteyen bir değişiklik önergesi reddedildi. Tavsiye niteliğindeki müzakerelerin askıya alınması kararının altında nelerin yattığı konusunda bir analiz yapmaya çalıştım.

Aklımda bir kaç sav var ki bunları sizlerle paylaşmak isterim. Acaba AB Türkiye’yle köprüleri gerçekten atmak mı istiyor, yoksa aba altından sopa gösterip “İstediklerimizi yapmazsan çok fena olur haa,” demeye mi çalışıyor? Çünkü geçen kararda, Türkiye’nin insan haklarına saygılı, gerçek demokratik bir ülke olmasının samimiyetle istendiğinden kuşkuluyum. Neden mi? Kararın bir bölümünde Ankara’nın Güney Kıbrıs’ı, Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak tanıması, ayrıca da Güney Kıbrıs’ın İsrail ve Mısır ortaklığıyla adanın kıta sahanlığında hidrokarbon arama çalışmalarını kabul etmesi dayatmaları var.

Bir üçüncü düşündüren nokta da; AB’nin Türkiye’nin en büyük ticari ortağı oluşu. Son yıllarda ciddi ekonomik krizlerle boğuşan, Birleşik Krallık'ın (İngiltere) üyelikten vazgeçme tehdidiyle karşı karşıya bulunan AB, Türkiye gibi denetimsiz, büyük bir pazarı kaybetmeyi göze alabilir mi? Göze alamayacağı, galiba kararda Gümrük Birliği Anlaşması’nın yeniden ele alınıp güncellenmesi isteğiyle ortaya çıkıyor.

Aklıma takılan bir başka nokta da; yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerine iki hafta gibi kısa bir süre kalmışken seçmende hızla destek kaybettiği gözlenen AKP’ye yeni bir hayat öpücüğü sunmaya mı çalışmak oluyor. Daha açık bir ifadeyle, AKP hükümetine karşı, gerek Avrupa gerekse de Washington’dan ne zaman sert eleştiriler gelmeye başlasa iktidar oylarının konsolide olduğu bilinen bir gerçek.

Bütün aleyhte söylemlere, insan hakları ihlalleri, anti-demokratik uygulamalar eleştirilerine rağmen AB, AKP ve lideri Tayyip Erdoğan’dan vazgeçer mi? Hiç sanmıyorum. Yakında miting meydanlarında “Eyy, Avrupaa” sadaları yankılanır. İki hafta sonra da sandıklar hokus pokuslanır.

Çok sevdiğim bir fıkra vardır. KKTC’nin önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat anlatmıştı. Kuzey Kıbrıs’ta bir köyde yaşayan iki aile birbirinin can düşmanı gibi görünürmüş. Gündüzleri sabahtan geceye kadar kavga, dövüş ederlermiş. Ama gece karanlığı bastırınca bir araya gelip her türlü karışık işleri yaparlarmış. Kıssadan hisse.

ACI BİR KAYIP

Son günlerde sevdiğim, saygı duyduğum insanların bir bir bu dünyadan göçtükleri haberleriyle kederleniyorum. En son haber Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin vefatıydı. On bir yıldır demans nedeniyle neredeyse bitkisel hayatta olan patriğin vefatı gerçi bekleniyordu. Yine de kederlenmemek elde değil. Böylesine pırıl pırıl, entelektüel bir beynin demansla nasıl felç olabildiğini akıl, havsala almıyor. Mesron II’nin cenazesi bugün Patrikhane’de katafalka konuyor. Pazar günü de Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’ndeki törenden sonra Şişli Ermeni Mezarlığı’na defnedilecek. Ailesine ve bütün sevenlerine baş sağlığı dilerim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar