Avrupa'da İslam ve laiklik

Avrupa’nın zihnini en çok meşgul eden konular arasında İslam var. Batı başkentlerinde hem sosyal uyum, hem de güvenlik ve dış politika bağlantılı boyutlarıyla gecikmiş bir tartışma derinleşiyor. Aşırı uçlardaki siyasi hareketlerin zemin kazanmaya başladığı Avrupa’da, özellikle IŞID şaşkınlığı ile beraber ertelenemez bir biçimde Avrupa'da İslam ve laiklik tartışması gündeme oturdu.

ABD gibi AB de siyasi gündemini önce düşünce kuruluşları zemininde geliştirme ve böylece etki dalgaları yaratma yöntemine öncelik veriyor. Avrupa siyaset yaşamında düşünce kuruluşlarının rolü son on yılda hızla arttı. Akademik, sosyal temalı veya ekonomik hedefli düşünce kuruluşları olduğu gibi, saydamlık içinde siyasi hareketlere yakın düşünce kuruluşları da var. Bunlardan en etkili olanlarından biri Avrupa sosyal demokratlarının düşünce kuruluşu FEPS. Avrupa’da ilerici gündeme değerli katkılar yapan FEPS’e Türkiye'den Toplumcu Düşünce Enstitüsü (TDE) ve SODEV üye.
FEPS'in son Genel Kurulu bu hafta Brüksel’de gerçekleşti. Takip eden iki günde FEPS'in düzenlediği "Avrupa'da İslam" konferansına Türkiye’den Prof. Hurşit Güneş ve ben konuşmacı, Doç. Can Büyükbay da katılımcı olarak katkı sağladık. Konferanstaki konuşmamda konunun “AB için siyasetler” boyutunu değerlendirmeye çalıştım.

Yüksek Düzey Özeleşiri
Açılışı FEPS Başkanı ve İtalya eski başbakanı Massimo D’Alema ve Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu (S&D) Başkanı Gianni Pitalla birlikte yaptılar. AB Dışişleri Bakanı, Yüksek Temsilci Federica Mogherini AB zirveleri ve yoğun uluslararası dış politika gündemine rağmen Brüksel ortalamasının epeyce üstünde bir zaman ayırarak ilk bölümün kapanış konuşmasını yaptı.

Mogherini FEPS konferansında Avrupa adına çarpıcı özeleştiriler yaptı:
"Biz Avrupalılar eğitim vurgusu yapmayı hep çok severiz ama bunu hep kendimiz dışındakiler için yaparız. Kendimizin eğitime ihtiyacı olduğunu ise aklımıza pek getirmeyiz. İslam konusunda Avrupa olarak daha çok okumaya, daha çok incelemeye ve daha çok anlamaya ihtiyacımız olduğunu kabul etmeliyiz...11 Eylül’den bir kaç yıl önce üniversiteden mezun oldum. İyi bir üniversite olmasına rağmen hocama mezuniyet tezim için siyasi İslam konusunu kabul ettirmekte çok zorlandığımı hatırlıyorum. Çünkü bu konunun siyaset bilimi kapsamında ele alınıp alınmaması gerektiği konusunda bir fikir birliği yoktu. Bu bile birçok şeyi açıklayamaya yetiyor.”

Bu yorumları Mogherini danışmanlarının yazdığı konuşma metninden koparak yaptı ve büyük ilgi topladı. Siyasetçiler, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve dini toplulukların temsilcilerinin kapsamlı bir fikir alışverişinde bulunduğu toplantıda ben de özetle şu görüşleri paylaştım:

Avrupa için önerilerim
Bu tartışmaya getirmek istediğim konunun en az üç boyutu var. Bunlardan birincisi; gerçekler ve veriler kanıtlıyor ki gençlik suçları, terör, yasadışı göç gibi sorunların kökeninde sosyal ve ekonomik sorunlar ve siyasetin onları yanlış yönlendirme biçimi var. Daha iyi bir gelir dağılımı ve yenilikçilik kültürü ile desteklenen ekonomik büyüme ortamını hayal edelim örneğin. Ya da 21. yüzyılın demokratik sisteminin gereklerini daha başarıyla yerine getiren bir Avrupa Birliği projesini düşünelim. Örneğin "medeniyetler çatışması / ittifakı" ya da güya “ılımlı din temelli siyaset” gibi yapıcılıktan uzak retorikler tuzağına tekrar düşmeyen akılcı ve tutarlı bir siyasetin olduğunu hayal edelim. Daha da iyisi, hızla fosil temelli enerji kaynaklarına bağımlılığı azalan bir küresel ekonomi ve böylece Ortadoğu ve petrol zengini bölgelerde emperyalist oyunların son bulmasını. Böyle bir dünyada din temelli sosyal çatışmalar da hızla azalacaktır.
İkinci boyut, bir siyaset analiz aracı olarak dini kimlik konusu, etnik köken, cinsel tercih ve kültürel farklılıklar kadar ayrımcıdır. Yeni kuşaklar internet çağı, mobil teknolojiler, akıllı kentler, nesnelerin interneti gibi gelişmelerle biçimlendirilmiş bambaşka bir gezegende yaşıyorlar. Buna rağmen din temelli siyaset ve politikalar ortaçağ güdülerini aşmakta zorlanıyorlar. AB’nin “Çeşitlilik İçinde Birlik” ideali ise henüz yeterince somut politikalara dönüşemedi.

Üçüncü konu ise ilerici siyasetin üzerine düşen sorumluluktur. Din referansıyla biçimlendirilmiş bir tartışmada laik, sosyal demokrat, liberal ve ilerici siyaset için hiç bir çıkış yolu yok. İlerici siyaset bu oyun alanını kesinlikle kabul etmemeli. Bizim eylemlerimiz yoksullukla mücadele, yenilenebilir enerjiler, dijital ekonomi ve akıllı şehirler gibi toplumlarımızın dönüşümcü gücü ve eğilimlerine odaklanmalı. Dini farklılıklar tarafından ön plana çıkarılan sosyal sorunlara Avrupa’nın karanlık geçmişinde yanıt bulamayız. Tam tersine çözümün yönü Avrupa’nın tarihsel olarak kanıtlanmış kendini yenilme ve daha iyi bir gelecek için seferberlik yeteneğidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar