Charlie'yiz de... Acaba gazeteci miyiz!

İş sonunda buraya kadar geldi. Gazetecilik yapabilmek için sevdiklerinizle helalleşmek.. İçeri alınırsanız neler yapacağınıza dair planlara kafa yormak.. Arada bir yakınlarınıza ve –özellikle- kendinize “KORKMUYORUM” diye yüksek sesle moral vermek.. Kısacası kelle koltukta yürümek lâzım.

Pazartesi günü Eren Erdem, Medya Mahallesi programında konuğumdu. MİT Tırları hakkındaki dosyayı okuduğunu anlattı. “Ama” diye ekledi, “ben burada ayrıntıları veremeyeceğim, çünkü yasak”.

Öyle ya, operasyonu düzenleyenler de haberleştirenler de cezaevinde. Hadi, anlat da görelim.

Sadece MİT Tırları mı? Pek çok konuda yazamıyorsunuz. Yazarsanız yargılanıyorsunuz. İşinizden oluyorsunuz. Hedef haline getiriliyorsunuz.

Yine de, Charlie Hebdo baskını sonrası yaşananlar, “onlar iyi günlermiş” dedirtti.

Saldırıyı kınayanlar ve “BEN CHARLİE’YİM” diye ayağa kalkanlar resmen fişleniyor, mimleniyor. O kadar ki, Ertuğrul Özkök yaşananları anlatırken söze “korkuyorum” diye başlayıp “bedelini ödemeye hazırım” diye bitiriyor.

HaberTürk televizyonundaki başarılı performansına rağmen işten çıkartılan meslektaşım Zafer Arapkirli, işte bu atmosferi yazmış. Charlie Hebdo dergisinin (1 milyon adet basılacak) yeni sayısını hatırlatıp; basacak ya da sosyal medyada paylaşacak “GÖZÜ KARA” var mı, diye soruyor

*

Evet.. (Argo tabirle) Yemiyor.. Sıkmıyor..
Charlie Hebdo'nun (aslında hiç bir hakaret içermeyen) "O kapağı"nı buraya koymaya cesaretim yetmiyor.

Türkiye'deki, şu ana kadar görebildiğim kadarı ile, hiç bir basın-yayın kuruluşunun da yüreği yetmiyor.. Aynen, şahsen benim yetmediği gibi..

Bunu itiraf edebilme cesaretini gösterebiliyorum sadece.
Bu ayıbın bana değil, bu ülkeyi o seviyeye getiremeyen yönetimlere, topluma, hepimize kollektif olarak ait olduğuna inanıyorum.

Çünkü ucunda; bir serserinin, bir geri zekalının, bir kuş beyinlinin, bir hoşgörüsüz bağnazın, bir yobazın, bir fanatiğin, üstelik gücünü kurulu düzenden alan bir teröristin kurşununa ya da palasına, bıçağına, bombasına kurban olmak var..

Evet.. Ölmek, öldürülmek istemiyorum..
Bir köşede bir kör kurşuna kurban gidip, cenaze törenimde sevdiklerime, "devlet büyükleri tarafından sahte taziyelerde bulunulmasını" istemiyorum.

Bunu, bu kadar ucuza intihar etmek için bir vesile olarak görmüyorum..
Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünün boyutları bu, çünkü..
Evet, bu mücadele, uğrunda insanların can verdiği bir mücadele.. Ama örgütlü yapıldığı müddetçe bir anlamı vardır.. Kişisel ya da kurumların tek tek gösterdiği kahramanlıklarla-fedailiklerle bir başarıya ulaşamadığını tarih binlerce kez gösterdi bize.. Sağ kalarak bu mücadeleye devam etmek istiyorum.

Gelin hepimiz itiraf edelim.. "Hoşgörü dini" ya da "Özgürlükler, ileri demokrasi ülkesi" denen toplum, buna izin vermiyor..

Vermediği için de...Ben kendi adıma itiraf ediyorum : YEMİYOR...”

*

Zafer Arapkirli haksız mı? Bırakın Charlie Hebdo’nun karikatürlerini.. Ömer Hayyam’ın dizelerini dile getiren bir tweeti “paylaştı” diye Fazıl Say yargılanmadı mı? Hapis cezası almadı mı? Ayrıca tehditlere maruz kalmadı mı?

Özgürlükler.. Demokrasi.. Hepsi, bu ülke için “komik bile olmayan bir şaka” artık.

Bir vakitler, Prof. Toktamış Ateş ile elele, “diyalog” adına ekran ekran dolaşan.. Tebessümler saçarak demokrasiden söz eden kişiyi hatırlar mısınız? Bugünün iktidar nezdinde makbul gazetesi Yeni Akit’in yazarı, Abdurrahman Dilipak’ı, hani.

Birkaç gün önce bir yazı yazdı, Paris saldırısı hakkında… Zehir-zemberek.. “Oh olsun demiyporum” diyor ve baştan sona “oh olsun” diyerek saldırganları mazur gösteriyor. Hatta, bırakın mazur göstermeyi, alkışlıyor. O saldırıların Avrupa’nın her ülkesinde ve Türkiye’de de (neredeyse adres vererek) İstanbul ve Diyarbakır’da devam edeceğini muştuluyor.

Gelin de, bu ülkede gazetecilik yapın! Mayınlarla dolu ÖLÜM TARLASI’nda dolaşın!

NOT: Haber merkezlerinde, yazı işlerinde konuşulanları ve alınan “önlemleri” anlatmıyorum bile. RTE, “Türkiye’deki özgür medyanın dünyanın hiçbir ülkesinde yok” diyor ya! O cümledeki ÖZGÜR sözcüğünü çıkartın; yerine uygun bir sözcük / ifade seçip koyun: TEHDİT ALTINDA.. ÖLÜMLE BURUN BURUNA.. İKTİDAR KISKACINDA..

***
Büyük ülke!
Yalan değil. Neredeyse bütün dünya medyası bizden, Türkiye’den bahsediyor. Saray’ın merdivenlerindeki; İngiliz basınına göre Osmanlı Sirki veya Twitter’daki gözde ifadeyle “ilkokul müsameresi” görüntüleriyle.. Ama ne derlerse desinler! Reklamın iyisi kötüsü olmazmış. Cümle alem, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’ndan söz ediyor ya! Siz ona bakın. Dünya, bir Kanuni Sultan Süleyman zamanında bizi ve onun Muhteşem Yüzyıl’ını konuşmuştu.. Bir de bu yüzyılı konuşuyor.



***

Kardan adam günahmış!

Neyse ki, daha oralara gelmedik. Biz henüz –Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamasına göre- “dövme yaptırmak günah” aşamasındayız. Veya, Kars’ta bir cami imamı “midye haram” dedi diye ekmeğinden olan midyeciyi konuşma vaktindeyiz. Suudi Arabistan’daki “kardan adam yapmak günah” seviyesine biraz daha zaman var, anlaşılan. Ama demedi demeyin, “adam yapmak Allah’a mahsus” diye, burada da gündeme gelmesi an meselesidir. Çünkü, gidişimiz öyle bir gidiştir!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar