Ayar olurum!

Yazının başlığını böyle attım ama, sanmayın ki memlekette gelişen bu son olaylara ayar oluyorum!
Hadi itiraf edeyim, bendeniz “ayar olma” konusunda bu yaşıma değin hiç sıkıntı çekmiş birisi değilimdir.
Doğuştan gelen yetenekle, canımı sıkacak bir konu illa ki bulur ve “ayar olurum”
Bu arada, elbette ki ayar olunacak kamyonla güncel konu yığabilirim önünüze malum, ancak bu pazar konu onlar değil.
Konu, güncelden de güncel…güncellğini hiç yitirmemiş bir konu.
İnsanlar ünlü biriyle karşılaştığında, ki ekseriyetle neyin ünlüsü olduğu bile fark etmez, o kişiyi kutsal emanet kabilinden sayar ve olmadık sıfatlar eşliğinde hayranlıklarını dile getirirler.
Ve işte ben de bunu ‘fazla’ bulur, hatta buna ‘ayar olurum!’
Bilhassa, siyasetin ünlülerine, hadi ‘güçlü’lerine diyelim, atfedilen sıfatlara baktığımızda, bu ihtiyar heyetinin başkanı bile olsa, yanındakilerin ona ‘ulusal kahraman’ muamelesi yaptığını görürüz!
Bunun içinde, hayranlık, güce tapma, makam korkusu, otorite ihtiyacı, çıkarcılık gibi pek çok sebep olabilir. Elbette salt sevgi de olabilir kızmayın hemen. Ama kabul edelim diğerlerinin yanında alt sıralarda kalacaktır sevgi! Geçti o günler…belki de hiç yoktu!
Başka ülkelerde seçmen kitleleri, politikacılarına karşı nasıl yaklaşıyorlar bilmiyorum, zira ömrümde hiç bir İsveç’li başbakan adayının mitinginde bulunmadım, ancak bizimkiler bu iş te “gına” hissiyatına kademe atlattıracak bir performansa sahipler.
Mesela, şu an ki hükümet taraftarları arasında, oy verdikleri kişiyi, reis, sultan, padişah ve hatta neredeyse peygamberin vekili ilan edenler olmuştur. Hatta, sevgileri o denli büyüktür ki, mitinglerde şak diye bayıldıkları, liderlerinin ise onları tak diye ayılttığı görülmüştür.
Gelin görün ki, yeni nesil taraftarlar bu tür performanslarda zirve yapmış
olsalar da, bu durum memleketimizde kadim bir gelenektir!
E çünkü, nereden baksan, bu tansiyon ‘sıfırlayan’ adamlar, ‘Devlet Baba’dır!
‘Devlet Baba’ algısı/korkusu, ‘Padişahım çok yaşa’ devirlerinden bu yana bilinçle pompalanmış, şayet korkmuyorsan da, hükmün en ağırından verilmiştir her zaman!
Öyle ki, bu ‘Devlet Baba’ algısı üzerinden yürüyen kutsiyet atfetme refleksi, haliyle ‘Allah başımızdan eksik etmesin’ler mertebesinde gezmektedir.
Ve elbette ki bu mertebeye yükseltilmiş insanlar da, şah taşını kendi taç’ları sanıp, hiç mat olmayacaklarını düşünerek yaşamaya hevesli olmuşlardır!
Oysa, kalabalıklar karşısında kolpadan, ‘hizmetkar’ mış gibi görünmek için kullandıkları ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ aforizması, sadece bir baba nasihatı değil, bir öğretidir!
Neyse, geçenlerde, şöyle biraz eski siyasi figürlerin hayatlarını karıştırayım dedim ve önüme çok enteresan bir hadise düştü.
5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 1967’de yayınlattığı bir genelgeyle kendisine, ‘Baba’, ‘Beyefendi’, ‘Ağam’, ‘Paşam’ şeklinde hitab edilmesini yasakladığını kamuoyuna duyurmuş!
Yani si, askerin, ‘Demokrasi bizim işimiz!’ iddiası yüzünden büyük pazarlıklar sonucu anca kurulan ‘Mecbur Demokrat’ çift meclisin kontenjan senatörü ve sonranın asker Cumhurbaşkanı bu afyonlanmadan nasibini almayı bir ölçüde reddetmiş!
Koltuğa gelince, sanki 3 metre boyu varmış gibi davranan siyasetçilere alışık olduğumuz için buna şaşırmamı mazur görürsünüz sanırım deyip, konuyu şöyle bağlamak isterim;
Politika kirli bir iş ve insanı sınar! İçine giripte sınavdan geçenin sayısı on parmağı bulmaz bile.  
Hal böyleyken de, dersten çakan birini ‘Allah başımızdan eksik etsin’ tabii efendim, neden etmesin ki!

Önceki ve Sonraki Yazılar