Aydın Doğan'ı savunmak

Medya mahallesi, Türkiye kadar bölünmüş / gergin / tuhaf.. İşin ne raddeye vardığına, son birkaç gündür inanılmaz örneklerle tanık oluyoruz.
Önceki gün, STAR Gazetesi yazarı ve a Haber’in “daimi” konuklarından Cem Küçük bir yazı yazdı.
Yazısında, önce şunları kaleme aldı:
“ABD’de El Kaide’nin medyası nasıl olamazsa Türkiye’de de FETÖ’nün medyası olamaz diye bin kere yazdım. Her zaman olduğu gibi yine yazdıklarım çıktı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı mükemmel bir hukuki metinle Ulaştırma Bakanlığı’na bu kanalların yayınlarını iptal etme talimatı verdi. Lütfi Elvan’ın yönettiği bakanlık da hukukun gereğini yapacaktır ve Fethullahçı terörün kara propaganda mekanizması tarihe gömülecektir.”

Bu cümlelerin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Nasıl mı?
* FETÖ, yani Fethullah Terör Örgütü diye bir örgütün varlığı kanıtlanmış, mahkeme kararıyla tescil edilmiş değildir.
* Dolayısıyla, bu beyefendi yazdığı ya da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı öyle “uygun” bulduğu için Cemaat Medyası hakkında “iptal” kararı verilemez.
* Başsavcılığın talimat yazdığı Ulaştırma Bakanlığı da, böyle bir kararın GEREĞİNİ yerine getirmek adına, o TV kanallarını kapatamaz.
Tabii, bu söylediklerim hukukun / demokrasinin işlediği bir durum için geçerli. Oysa, en azından bugün bunların söz konusu olmadığını biliyoruz.
Zaten öyle olsa, bu beyefendi, “Aydın Doğan’ın bavulu” başlıklı yazısının sonunda şunları kaleme alabilir miydi?
“Yazdıklarımın teker teker çıktığını görmesi gerekenlerden biri de Aydın Doğan’dır. Doğan FETÖ’nün yasadışı medyası tarzı yayın yapan adamlarına dur demiyor. Hala FETÖ’nün kanallarına çıkıp program yapan Doğan’ın adamları var. AK Parti’ye muhalefet, meşru Türk devletinin varlığına muhalefet gayri meşrudur. DEVLET ile savaşın neticesi bellidir Aydın Bey. DEVLET’in kırmızı çizgilerine bağlı olursanız yeniden itibar sahibi olursunuz. DEVLET ile savaşa devam ederseniz de Kanal 24’e çıkacak olan bir işadamı elindeki somut belgelerle sizi şaşırtabilir.”

Peki bu satırların neresinden  tutalım?
* Bakar mısınız! AKP’ye muhalefet Devlet’e muhalefet-miş. Ve o da gayrı meşru imiş. Bırakın muhalefeti, iktidar partisine ve hatta devlete “karşı olmak” meşrudur. Silahlı olmamak kaydıyla, iktidara da devlete de “direnebilirsiniz”. Bu, sevgili partilerine iktidar yolunu açan sistemin temelini oluşturan bir paradigmadır.
* Hadi, Türkiye Cumhuriyeti paradigmasını, hukuku, Anayasa’yı falan geçelim. Bir gazeteci, bir işadamını nasıl olur da böyle bir ifadeyle tehdit eder? Hem de “adres” ve neredeyse tarif vererek.. Dahası “bavul”dan söz ederek nasıl şantaj yapabilir?
* Savunduğu Devlet’in kırmızı çizgileri böyle bir şey mi? O Devlet’e ve iktidar koltuğunda oturanlara eleştiri getirenler “infaz” mı edilecek? Havuz televizyonlarında İTİBAR SUİKASTLARI mı düzenlenecek?
İktidar ve RTE, bazen böyle “imzalar” aracılığıyla mesaj / gözdağı veriyor. Bazen de “bizzat” topa giriyor.
Malum, Mısır’ın devrik cumhurbaşkanı Mursi hakkında hürriyet.com.tr internet sitesinde “Yüzde 52 ile seçilen cumhurbaşkanına idam” diye bir başlık atıldı. RTE derhal üzerine alınıp mağduriyet edebiyatına başladı. Doğan Grubu’nun kendisi için “idam” beklentisinde olduğunu söylemeye kadar götürdü işi.
Aydın Doğan, AKP’nin “istemediği” herkes gibi beni de kovmuş olabilir. Medya tarihine, övünmekte güçlük çekeceği sayfalar eklemiş olabilir. Son 10 yılda, dik durmak yerine, iniş çıkışlı bir grafik çizmiş olabilir.
Hiç önemli değil. En azından, bugün için önemli değil.
Zira… Umuyorum ki onun da anladığı üzere, “YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!”
Faşizm, karşısındaki “kötü” / “daha kötü” / “idare edilebilir” ayrımı yapmaz. RTE’nin de sık sık belirtiği gibi YA ONLARA BİAT EDİLİR.. YA DA YOK OLUNUR..
Bu yüzden, son günlerdeki ağır saldırılar üzerine Hürriyet’te yer verilen “sert mesaja” imzamı atıyorum. Doğan Grubu’nu, Aydın Doğan’ı savunuyorum.

***

“Sayın Cumhurbaşkanı...
Bizden ne istiyorsunuz? Apaçık haksızlıklarla, apaçık çarpıtmalarla, apaçık zorlamalarla, niyet okumalarla neden bize saldırıyorsunuz? Bizi neden hedef gösteriyorsunuz?
Ne istiyorsunuz bizden?
Sürgün mü edeceksiniz bizi? Zorunlu ikamete mi mecbur edeceksiniz? Ne yapacaksınız? Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi bizi “Öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya” mı yapmak istiyorsunuz?
Bize “Hayatınızı korku ile geçiriyorsunuz” diyorsunuz.
Neden korkmalıyız ki? Demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanı, vatandaşlarına neden korku ile yaşamalarından söz etsin ki?
Korku ve demokrasi yan yana gelebilecek kavramlar mıdır?
Eğer kastınız, Anayasa’nın güvencesi altında olan basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü gibi haklarımızı kullanmaktan korkmak ise...
Bu özgürlükleri hiç korkmadan savunacağımızı bilmelisiniz.”

***

Aydın Doğan ve kurmayları “nihayet” anlamış olmalılar: Korkunun ecele faydası yok.
Korku duvarını yıkmadıkça, ne o rahat edebilir.. Ne de Türkiye, “yaşanabilir bir ülke” olabilir..


Sus-mayıs!
Annem, dünkü manzaraya baktı, baktı.. “Benim öğrenciliğimde bile böyle değildi” dedi, “şortlarımızı giyer gösteri yapar, bayramımızı kutlardık.”
Sadece 19 Mayıs mı? AKP iktidarı, ulusal bayramların içini boşalttı.. 23 Nisan “daha bebek yaşlarında tabularla beyinlerini yıkadıkları çocukların”.. 29 Ekim “aklı kıt Cumhuriyetçilerin”.. 19 Mayıs da “soru sormadan boyun eğmeyi öğretmeye çalıştıkları gençlerin”. Ama boşuna sevinmesinler. Bu ülke –hatta RTE’ye oy verenler bile- Atatürk’ü.. O büyük liderin öncülüğünde kurulan Cumhuriyet’in kazanımlarını.. Onlara adanmış bayramları.. Unutmadı. Unutmayacak. Susmayacak.

HDP’ye saldırılar ve mesajlar
* Adana ve Mersin’deki HDP binalarına bombalı saldırılarda, doğal olarak dikkatler, partinin eş başkanından gelecek mesaja kilitlendi. Demirtaş da ortayı gole çevirdi: "Adana ve Mersin'de bize verilmek istenen mesajı aldık. Mesajını aldık. Sana cevabımız şudur. Seni hala Başkan yaptırmayacağız, Başkan yaptırmayacağız."

* Yine doğal olarak, hükümetin mesajı beklendi. Başbakan Davutoğlu, yine formdaydı anlaşılan. “Tarihe” geçecek (!) bir açıklama yaptı: “Provokasyon yapan kimse takip edeceğiz, sorumlularını yakalayacağız. Ama bunun üzerinden kimse mağduriyet edebiyatı yapmaya ve AK Parti’ye suç yüklemeye kalkmasın.” (Haklı tabii! Mursi üzerinden mağduriyet edebiyatı yapılabilir ama partinizin binası bombalandı diye mağduriyet edebiyatı yapılır mı! Yok artık!!!)

* Ve en ilginç mesaj. MHP lideri Bahçeli “birileri bizi HDP ile karşı karşıya getirmeye çalışıyor” dedi. Sağduyu mesajı verdi. Partisinin Hatay’daki Hande Yener konserini de, her ihtimale karşı, iptal etti.
SONUÇ: Birileri, kimbilir nasıl bir hesapla bombalı saldırılara kalkarsa kalksın.. İktidar istediği kadar gerilim politikası yürütmeye uğraşsın.. Muhalefet / toplum artık bu oyuna gelmiyor. Hadi bakayım, elinizi yıkayın, doğru sandığa!

Önceki ve Sonraki Yazılar