Aydın Doğan'ı savunmak

Dikkatli okurlar fark etmişlerdir. Dün sevgili dostum Ayşenur Aslan’ın yazısının başlığı da aynen böyleydi. Onun gibi ben de uzun yıllar Doğan Grubu televizyon ve gazetelerinde çalıştıktan sonra, onun ve yöneticilerinin AKP iktidarına yaranmak için yaptığı tasfiyelerde gemiden attığı gazetecilerden biriyim.
Ve onun gibi ben de, kaybetme korkusu ile artık iyice zıvanasından çıkmış olan bu iktidarın dört bir koldan saldırdığı Aydın Doğan’ın savunulması gerektiğini düşünüyorum. Özgür basına ve demokrasiye inananların başka türlü davranması söz konusu olamaz. Aydın Doğan’ın ve medyasının da tasfiyesi zaten “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşmüş olan Türkiye’nin o kategori içinde de diplere inmesiyle sonuçlanacak, Türkiye’nin paryalaşma süreci hızlanacaktır. Sonrası zifiri karanlıktır.
Hak ediyor mu Aydın Doğan bizim tarafımızdan savunulmayı? Kısa bir değerlendirmenin tam zamanıdır.

***

Aydın Doğan’ın “günahları ve sevapları” diye bir liste yapmak geçti aklımdan. Ama sonra bunun son yıllarda iyice yaygınlaşmış olan dinsel söylemin tuzağına düşmek olacağını farkettim. Günah-sevap bilançosu yapmak benim işim değil. Ama kıdemli bir iletişim hocası ve ifade özgürlüğü savunucusu olarak, onun bir medya patronu olarak başarılarından ve başarısızlıklarından söz edebilirim.
Bence, Aydın Doğan’ın en büyük başarısı, Hürriyet gazetesini öldürmemek olmuştur. Hürriyet gazetesi iniş çıkışlara, bazı büyük faullere rağmen, hala Sedat Simavi’nin 1 Mayıs 1948 yılında yayınladığı gazetedir; ruh olarak öyledir. Habere öncelik veren, toplumun tüm katmanlarına seslenmeye çalışan, eğlence ile enformasyonu dengeli bir biçimde birleştiren “popüler”bir gazete. Bu yüzden çok satılan, gündem oluşturan bir gazete.
Sanırım, iktidarı ve onun kirli havuzundakileri çileden çıkarak da budur: “Bu gazete”nin her birinden, hatta belki tümünün toplamından daha fazla satıyor, okunuyor, dikkate alınıyor olması!
“Gazete nasıl öldürülür ki?” diyenler olabilir. Öldürülür, Aydın Doğan istese Hürriyet’i öldürebilirdi. Soruyu soranlara Milliyet gazetesine bakmalarını öneririrm. Abdi İpekçi’nin “marka”sının ruhu, bizzat onu satın alanlar tarafından yok edilmiştir. Bu Milliyet o Milliyet değildir, ama bu Hürriyet üç aşağı beş yukarı, Sedat Simavi’nin Hürriyei’idir. Bunun puanını Aydın Doğan’a vermek lazım. Oysa Hürriyet’i öldürmesi için kimbilir ne teklifler almıştır!

***

Aydın Doğan’ın en eleştirilecek yanı, gazete patronluğunu küçümseyip büyük işadamlığı hevesine kapılması ve elindeki medyayı zaman zaman bu hevesine alet etmesi olmuştur. Evet, bunu hiçbir zaman bir Cem Uzan ya da Dinç Bilgin hoyratlığı ile yapmamıştır, ama yapmıştır. Şimdi Erdoğan, bu zaafı ona karşı kullanıyor.
Tabii, Doğan’ın yaptıkları şimdiki kirli havuzun sahibinin ve mensuplarının yaptıkları yanında hiç ölçüsündedir.
Aydın Doğan’ın bir başka eleştirilecek yanı, büyük işadamlığı hevesi uğruna, AKP iktidarına çeşnicibaşılık yapmayı reddetmemiş olmasıdır. Nice yazarlar, televizyoncular, editörler muhabirler onun tarafından o azgın canavara lokma lokma sunuldu. Sanıldı ki, o canavar, diyelim Ayşenur Aslan’ı mideye indirince yatışacaktır. Oysa tam tersi oldu: Tadı damağında kaldı, daha fazlasını, daha fazlasını istedi. Sonunda gelinen nokta ortada. Şimdi bizzat Aydın Doğan’ı istiyor.
İşte buna karşı çıkmak gerekiyor. Yapılmak istenenler yasalara aykırı olacağı için, medyayı daha da çölleştireceği için, Türkiye’nin paryalaşmasındaki son evreyi garantileyeceği için.
Ve tabii, Aydın Doğan, her şeye rağmen Hürriyet’i öldürmediği için!

Önceki ve Sonraki Yazılar