Yola devam için iki yol: Çürütme ya da aklanma

  Diyelim ki, AKP yandaşlarının dediği oldu. Diyelim ki, 30 Mart’ta AKP sandıktan yüzde 40, 45, hatta bir kamuoyu araştırma şirketinin iddia ettiği gibi; yüzde 49 oy alarak çıktı. Ne olur? Eski ‘mutlu’ günlere mi dönülür? Bundan; diyelim sekiz ay öncesinde, örneğin 29 Mayıs 2013 tarihinde bırakılan yere geri gidilip, hiçbir şey olmamış gibi yola devam mı edilir?
     Elbette hayır! Kimse kendisini kandırmasın. Sandıktan ne çıkarsa çıksın, Başbakan Erdoğan artık bir ‘topal ördek’tir, yani devrini tamamlamıştır. Türkiye’de de,  dünyada da eskisi gibi hareket edemez. Muhatapları ve medya rahat ettirmez. Çünkü saydam bir dünyada yaşıyoruz, söylentileri ve suçlamaları Kaf Dağı’nın arkasındaki Sağır Sultan bile duydu.
     Hatırlayacak ve hatırlatacaklardır.
     Meğer ki, iki yoldan biriyle yasal anlamda aklanmayı kabul etsin ve onun gereklerini yerine getirsin. Ve ondan sonra yola devam etsin!
 
                                                                                 *
 
      Bu yollardan birincisini ‘çürütme’ sözcüğüyle özetleyebiliriz.
       Bu yol, kendisiyle ilgili suçlamaları maddi  kanıtlarla yalanlamak ve doğrularını kanıtlamaktan geçer. Yani, gizli kayıtlarla kendisine atfedilen konuşmaları aslında yapmadığını, yapmış olamayacağını, o saatlerde başka yerlerde olduğunu, kendisi  diye sunulan sesin  başkasına ait olduğunu  vb. vb. tanıklarla, bilimsel raporlarla, hiçbir şüpheye açık bırakmayacak biçimde ortaya koymaktan geçer.
        Ve tabii, bütün bunları yaptığını iddia ettiği ‘örgüt’ün bunu nasıl başardığını somut kanıt ve tanıklarla göstermekten!
        Mantıken, şu anda hazırlıklarının yapıldığını duyduğumuz büyük operasyonun  amaçlarından birinin bu olması gerekir. 
       O ‘örgüt’ün Ergenekon, OdaTV ve Balyoz operasyonlarından bu konuda sabıkalı olduğunun bilinmesi Erdoğan için bir avantajdır ama yeterli değildir. Her şey o kadar açık ortaya konulmalı ki, tüm dünya “Yahu, hakikaten öyleymiş!” desin. “Demek Erdoğan’a da iftira atmışlar”.
 
                                                                                        *
           İkinci yol ise ‘aklanma’ sözcüğüyle özetlenebilir. Burada adli bir süreçten söz ediyoruz. Hani, eskiden ‘mahkemeye gidip aklanmak’ diye bir şeyden söz ediyorduk ya… “Kendim hakkında suç duyurusunda bulunacağım, hakikat neyse ortaya çıksın!”  derdik ya… Öyle bir süreçten…  
         “Bunun için çok geç!” diyenler olabilir. Gerçekten; 17 Aralık’tan sonra adli süreç ve personelle o kadar çok oynandı ki, insanları bundan sonra çıkacak sonucun adilliğine inandırmak fevkalade zor olacaktır.
           Adaletle oynamanın böyle bir yanı var: Süreci bulandırdığınız zaman, kendinizi aklamanızı da zorlaştırıyorsunuz. Çünkü, temizlenmek için siz de o bulanık suda yıkanacaksınız!
           Şu saatten sonra, temizlenmiş gibi yapmak yetmez!
                                                                      ***
        Ne var ki, hükümetin bunu anlamadığına ilişkin pek çok işaret var:
      Örneğin, bakanlarla ilgili olarak Meclis’e gelmiş olan fezlekelerin ‘gizlilik’ savıyla milletvekilleri tarafından incelenmesinin önlenmek istenmesi.
 
     Ülkenin önde gelen hukukçuları bunun doğru olmadığını, süreci şaibeli hale getirmekten başka bir işe yaramayacağını söylüyorlar. Örneğin; tanınmış Avukat Turgut Kazan şöyle diyor:
 
    “… bakanlarla ilgili fezleke geldiğinde, meclis savcılık makamı gibidir. Nasıl, soruşturmanın gizliliği kuralı veya mahkemece verilmiş gizlilik kararı ‘Cumhuriyet Savcısı’nı bağlamazsa, TBMM’yi de bağlamaz. Anayasal gerçek budur. Fezleke görülmeden, bakanlar için ceza yargılamasının soruşturma evresi başlamaz / başlatılamaz. Ve fezlekeleri milletvekillerinden saklamak; yolsuzluk suçlamaları için, (bu olayda asıl yargı yeri) Yüce Divan yolunu engellemeye çalışmaktır”.
        Kazan, geçmişten de örnekler vererek “Bakanlarla bağlantılı bütün şüphelilerin yargılanacağı yer Yüce Divan’dır” diyor ve ekliyor:
         “Eğer, yolsuzluk ve rüşvet yoksa, fezlekeleri Meclis’ten saklamasınlar.  Hepsi Yüce Divan’da yargılansın. Gerçek neyse, aydınlansın”.
           Evet, yola devamın yolu, gerçeğin aydınlanmasından geçer!                                                                                                     


Önceki ve Sonraki Yazılar