Ayılar da ölmesin

Televizyonda yürek burkan sahneyi görmüşsünüzdür. Bazı akılsızlar kovanlarına musallat olduğu gerekçesi ile bir ayıyı acımasızca öldürdüler. Bazılarınız da belki “ne yapsınlar, geçim sorunu” dediniz. Ancak kazın ayağı öyle değil. Bu dünyadaki yaşamı sürdürmek için, her canlının biz bilmesek de bir rolü var. Bazılarımızın içine ürpertiler getiren yarasalar olmasa, her gün tonlarca tükettikleri böceklerin patlama yapacağını hiç düşündünüz mü?

“Biyoçeşitlilik yok oluyor” dendiğini duymuşsunuzdur. Ayılar da besin zincirinde en üstte bulunan canlılardır. Domuzların düşmanı olan ayılar, kurtlar ve benzerleri azaldıkça domuzlar çoğalıyor ve tarla ve bahçelere zararları daha çok oluyor. Anadolu’nun birçok yerinde domuzların zararı ile ilgili yakınmalar üst düzeye çıkmıştır. Doğa Derneği ise Karadeniz’de bozayılarla ilgili yürüttüğü bir projede kovanların 2,5 metre yüksekliğindeki demir putreller üzerinde yerleştirilen platforma konulmasını sağlayarak bu sorunu çözebilmiş. Orman içindeki meyve veren ağaçların yok edilmesinin ayıların kovanlara saldırısını arttırdığının da farkına varılmış.

Nedir biyoçeşitlilik?

Biyoçeşitlilik, kısaca belirli bir alanda hayattaki çeşitliliktir. Bu alan küçük ev bahçeniz de olabilir, bir köy, Türkiye ve hatta dünya da. Biyoçeşitliliğin en az üç boyutu var. Örneğin bir köyde buğday, pamuk, ıspanak, mercimek gibi bitki türlerinin; koyun, sığır gibi hayvan türlerinin çok olması “tür çeşitliliğidir”. Diğer boyut ise “genetik çeşitliliktir”. Bu ise aynı tür içinde çeşit zenginliği, örneğin buğdayın çok çeşidinin olmasıdır. Üçüncü boyut ise “ekosistem çeşitliliğidir”. Bu ise sulak alan, ormanlık alan gibi biyolojik sistemlerin çokluğu ve bütün canlılar arasında çok sayıda birbirini besin olarak veya dayanışma için kullanma anlamındaki süreçlerin çeşitliliğidir. Türler arasında özellikle beslenme açısından birbirlerine bağımlılık olduğunu biliyoruz. Bir ilaç uygulaması ya da kalıtım yoluyla bir türün ya da bazı türlerin yok edilmesi doğal dengeleri altüst eder ve giderek besin zincirini koparabilir. Doğal alanlarda ve tarım alanlarında biyoçeşitlilik yoksa o bölgede hayat çöker.

İrlanda kıtlığı

1840 yılında İrlanda’da tek bir ürün, yani patates en yaygın ekilmekte idi. Sadece iki patates çeşidi vardı. Ortaya çıkan patates mildiyösü denilen bitki hastalığı patatesleri çürüterek çok zarar verdi. İrlanda’nın nüfusu 8 milyondu, 1,5 milyon insan açlıktan öldü. Bir milyon insan göç etmek zorunda kaldı. Halbuki patatesin geldiği Güney Amerika’da 3800 çeşit patates ve 100 yabani patates türü vardı. Latin Amerika’da bu hastalık çok az zarar verdi. Çünkü bu çeşitlerin bir kısmı zarar görse de çoğu dayanıklı oldu. Çiftçiler de buna göre tohumlukları seçtiler. Yani biyoçeşitlilik bir bakıma tarımın, çevrenin sigortasıdır. Biyoçeşitlilik olmazsa hayat durur. Kısacası bozayı ile beraber yaşamayı öğrenmeliyiz. Tarlalarımızdaki, bahçelerimizdeki biyoçeşitlilik ise en az bozayının yaşaması kadar önemlidir.

Kimyasal tarım girdileri üreticileri ve ürünleri işleyen, pazarlayan firmalar biyoçeşitliliği sevmez. Köylüleri, az türe ve çeşide mahkûm etmeye çalışır. Bunu düşmanlık için değil, kârlarını arttırmak için yapar. Endüstriyel tarım yolundan gidersek, değil torunlarımızın, bizim bile bu topraklardan ekmek yememiz imkânsız hale gelecek. Büyük bir değişim gerekmekte. Özellikle üretici örgütlerinin harekete geçmesi gerektiği açık. Ancak üretici sendikaları dışında bu anlayışta örgüt çok az.

Ey, elinde taşla ayıyı öldürmeye çalışan akılsız vatandaşım. Bunları hiç düşündün mü? Düşünmez isen halimiz harap.

Önceki ve Sonraki Yazılar