Baklava, nargile ve çöp dolu sokaklar

İstanbul’da yaşayan herkesin en az bir kere yolunun düştüğü, hatta düşürmek için çaba gösterdiği yerlerin başında hiç kuşkusuz İstiklal Caddesi geliyor. Kentin, kültür ve eğlence hayatının kalbi olan İstiklal Caddesi, filmlere, kitaplara, dizilere de ev sahipliği yapmış kadim bir bölge. Her sokağının ayrı bir kimliği, her binasının ayrı bir hikayesi var.

Öyle bir yer ki nostaljik tramvaya, tarihi hanlara, üzerinde mimarlarının adını taşıyan eşsiz yapılara, onlarca yıldır perdesini indirmeyen tiyatro sahnelerine, tarihi pasajlara, onlarca sinemaya, kitapevine, dünyaca ünlü restoran ve pastanelere ev sahipliği yapıyor İstiklal Caddesi.

Aslında yapıyordu demek daha doğru. O güzelim hanların çoğu şimdi alışveriş merkezine dönüştü. Tarihi restoranlar, pastaneler, terziler, kumaşçılar birer birer kapandı. Sinema salonlarının hepsi birbirinin aynı oldu, tiyatrolar birer birer caddeyi terk etti. Sokağın her iki yanını kaplayan ağaçlar kesildi, güzel butikler kapandı yerlerine pullu payetli kıyafetlerin satıldığı birbirinin aynı mağazalar açıldı. Meslek odalarının lokalleri, derneklerin buluşma noktaları sessizce caddeden uzaklaştı, kimi arka sokaklara sığındı, kimi kapandı.

Her gün ayrı grupların sahne aldığı rock barlar, blues ve caz mekanları da yok artık. Cadde boyunca neonlarla ‘müşteri’ çekmeye çalışan hangi müziğin çaldığı belli olmayan kimliksiz mekanlardan yükselen çirkin sesler var.

Bu noktaya nasıl gelindiği hakkında epeyce haber, araştırma, köşe yazısı, analiz yazıldı. Kimisi bunun bir döngü olduğunu, kimisi ‘Yeni Türkiye’nin İstiklal’i tarihe gömdüğünü yazdı.

Her şey sokaklara masa yasağının gelmesi ve Taksim’in yayalaştırılması süreciyle başladı. Artık betondan oluşan bir meydanımız ve caddemiz var. Arkasından Arap turist akını başlayınca bu değişim hızlandı. Şu anda İstiklal Caddesi’ndeki o tarihi mekanların hepsi kapandı, dükkanlar sonu ‘zade’ ile  biten baklavacıların istilasına uğradı. Her cadde turistlerin taleplerine yanıt verecek şekilde dizayn edildi.

Bir başka gerekçe de kitapçılar, tarihi dükkanların mal sahiplerin dolarla kira isteme ısrarı oldu. Bu yüksek kiralara dayanamayan onlarca yıllık işyerleri birer birer boşaldı. Özel tasarım ürünler satan dükkanların, mağazaların, şapkacıların yerini Çin’den ithal edilen süslü püslü kıyafetlerin satıldığı mağazalar aldı.

Tüm bu keşmekeş beraberinde gürültü ve çevre kirliliğini de getirdi. Taksim Meydanı ve tüm sokaklar çöp içinde, alışveriş yaparken cömert davranan turistler, çevre temizliği konusunda pek de istekli değil.

Elbette bu değişime sevinenler var, hazır giyim satıcıları, baklavacılar, 15 liralık mesafeye 50 lira para isteyen taksiciler gibi. Ancak bu ne kadar sürdürülebilir bir durum göreceğiz, bu akım durduğunda İstiklal Caddesi eski günlerine kavuşacak mı dersiniz?

İSO’ya tebrikler!

İşte bu keşmekeş içinde Beyoğlu’nun eski müdavimlerinden İstanbul Sanayi Odası’ndan (İSO) güzel bir haber geldi. İSO, İstiklal Caddesi’nde yer alan Odakule pasajının, sanayi ve sanatla bütünleşerek hem tarihi hem de turistik kimliğe katkısının arttırılması amacıyla tasarım yarışması düzenleme kararı almış. Her gün yerli ve yabancı binlerce kişinin İstiklal Caddesi ile Meşrutiyet Caddesi arasındaki bağlantısını sağlayarak önemli bir işlevi yerine getiren tarihi pasaj için düzenlenen İSO Odakule Pasajı Ulusal Tasarım Yarışması 12 Kasım’da başlıyor. İSO bu yarışma ile modern, işlevsel ve yenilikçi çevre yaratılması, kültür ve sanatın rekabet yoluyla geliştirilmesi ve güzel sanatların teşvik edilmesini amaçlıyor. İstiklal Caddesi’nin ruhuna uygun bu tür işlerin artmasını diliyoruz.

.

Bugün 10 Kasım... Ulu önder Atatürk’ü sonsuzluğa gönderdiğimiz ‘uğursuz’ gün... Saygı, sevgi ve şükranlarımız sonsuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar