Barış isterken…

Yıllar önce bir kitapta okumuştum; İtalyanların “halk kahramanı” olarak çok değer verdikleri, Guiseppe Garibaldi (1807-1881) şöyle diyordu;
 “Ben bu insan oğlunu anlamakta güçlük çekiyorum. Niçin birbirinin canına kasteder, neden birbirlerini öldürmek isterler? Oysa biraz sabırlı olsalar, zaten günleri gelince ölecekler!”

Ki o Garibaldi, kaç kez sürgüne gitti. Gıyabında idam cezasına çarptırıldı… Ancak, “Birleşik İtalya”nın, yani bugünkü İtalya devletinin kurulmasında önemli bir görev yaptı. Parça parça bir ülkeyi birleştirdi. Ordular yönetti, savaşlara girip çıktı. Adam öldürdü, ölümlerden döndü.  Kısacası, bir askerin yapması gereken her şeyi yaptı…

Ve o Garibal’dinin ettiği şu söze bakın! Sizce de ilginç değil mi? Ettiği bu sözde bir çelişki yok mu? Garibaldi’nin bu sözü; süreç içerisinde, insan ve insanlık adına vardığı vicdani bir sonuç mu?

***

Atatürk’ün de buna benzer veciz sözleri vardır… O da; “Savaş; mecbur kalınmadıkça bir cinayettir!” demişti.
Ve Hz. Hamza… İslam Peygamberi, Hazreti Muhammed’in amcası… Uhud savaşı öncesi, Medine’deki bir toplantıda, “Barıştan kim söz ediyor? Barış sözünün edildiği yerde savaş var demektir” der!
Bu iki kelime… İki kavram… Savaş ve barış! Ne yazık ki 3,5 milyon yıllık insanlığın evrimleşme süreci ve bilemedin 10 bin yıllık uygarlık tarihi boyunca en çok kullanılan kavramlar olmuştur…

***

Günümüzde de değişen bir şey yok! Kendi ülkemiz dahil, dünyanın dört bir bucağında şu ya da bu şekilde savaşlar sürüyor ve insanlar birbirini öldürmeye devam ediyor.
Savaşın olduğu yerde barış, barışın konuşulduğu yerde savaş…

***

Başka ülkelerde yaşananları bir yana koyalım… Kendimize bakalım… 7 Haziran seçimlerinden bu yana “bir yerlerden düğmeye basılmış gibi” ara verilen bir kavgaya yeniden dönüldü… Şehitlerimizin sayısını bile şaşırdık. Güvenlik adına kentleri tecrit ettik. Kimi yerlerde,örtülü bir olağanüstü hal, örtülü bir sıkıyönetim ilan ettik.
Ne için?
Bir varoluş mücadelesi mi? Canı malı, namusu, geleneği, kültürü, gelmişi geçmişi tehlikede olduğu için mi bu insanlar birbirlerini öldürmeye çalışıyor? Nedir bu kavganın ya da adı konmamış savaşın nedeni? Niçindir bunca cinayet?
Geçen günkü yazımda da belirtmiştim; vuran kim, vurulan kim? Öldüren kim, ölen kim?

***

Hal böyleyken Türkiye’nin sivil toplum örgütleri ayağa kalkıp, barış ve kardeşlik adına tepkilerini ortaya koymaya çalışıyor. Diyarbakır ve Ankara’da “barış ve kardeşlik” temelinde, yürüyüşler yapılacak.
İyi güzel… Barışı kim istemez! Ancak barış tek taraflı değil ki! Savaşın olduğu gibi barışın da tarafları var. Savaşı ortadan kaldırmak isteyenler barış adına adım atarken, savaşı tercih edenleri de bu zemine çekebilmelidir. Böyle bir tepkinin ve etkinliğin başarıya ulaşması ancak bu şekilde sağlanabilir. Aksi halde, bir taraf barış çağrısı yapmaya devam eder,  diğeri ise savaşmaya…

Keşke biraz sabırlı olabilsek. Keşke, birbiriyle daha iyi konuşabilsek ve keşke birbirimizi daha iyi anlayabilsek. Ve nihayet; ölümlerin olmadığı, anaların ağlamadığı, koçyiğitlerin hayatının baharında toprağa düşmediği bir ülkede barış ve huzur içerisinde yaşayabilsek… Ve insanlar bıraksa birbirinin yakasını da doğal sürecinde bu dünyaya veda edebilse!

Önceki ve Sonraki Yazılar