Peynir gemileri Gazze'ye
Bombalar, füzeler, mermiler,
gırtlağı patlata patlata "susmuyoruz" diye bağırınca
çiçeklere dönüşse Başbakan Erdoğan'a "barış ödülü" verilirdi.
Ama "susmuyoruz diye, içeride ve dışarıda
bizi hazmedemeyenler var" palavrasına inanan halkıma
söylenecek söz yok inanın bana.
Bu kara sevdaya ancak saygı duyulur.
Hiç kuşkunuz olmasın Sayın Başbakan
"gece uçup Gazze'ye gittim,
bombaları gözlerimle, ellerimle durdurdum" dese,
inanacak büyük bir kitle hâlâ var.
Bunun adı "aşk"tır ve çaresi yok..
Üstlerine gitmeyin, kendi hallerine bırakın,
uyandırmaya çalışmayın bu rüyadan,
ters teper ve tapınmaya kadar gider.
Recep Tayyip Erdoğan (sevin sevmeyin" hitap ettiği kitleyi
büyülemeyi başaran bir karizmaya sahip.
Öyle ki özellikle 2011 seçimlerinden sonra ortaya
koyduğu ister değişim, ister aslına dönüş deyin)
"bizden olmayan haindir" tavrı
tam bir "turnusol kağıdı" işlevi görmüştür.
Tam "Gezi direnişi bir milattır.
Yani herkesin konumunu net belirlemesi gerekir.
Çünkü önümüzde iki seçenek var:
Ya Erdoğan'la devam edip tek adam yönetiminde
bir Ortadoğu ülkesi olacağız,
ya da çağdaş bir dünya devleti.
Derken önce Gezi'ye destek verdiğini iddia eden,
hata Başbakan'la görüşmeye giden o heyetin içindekiler döküldü.
O platformda yer alan devrimcileri bir dinleseniz,
aslında bugün Başbakan'a yalakalık eden isimlere şaşırmazsınız.
Başbakan'ın "kara liste"sine girmemek için
daha konutun kapısında kendisini belli edenler değil sadece,
gizli hayranları da sonrasında
ya özür diledi ya özür mahiyetinde yönünü belli etti.
Lakin liste önemli,
sadece devlet kuruluşları değil
özel televizyonlar bile kapılarını kapatabilir size.
Hatta oynayacağınız reklam filmine, dizilere bile müdahale edebilir,
ediyor da Sayın Başbakan.
Bakalım daha neler göreceğiz!!
Bir de eski dostların hayal kırıklığı var ki sormayın.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel'i
partisi dışında değerlendirmiş ve hep yakıştırmıştım Antalya'ya.
Hobileri olan, şimdilerde bir skandala dönüşen Piyano Festivali'ni
Bach çalarak açan, az rastlanabilecek bir siyasi kimlikti.
Eğitim sisteminin tam anlamıyla içine eden
4+4+4 formülün tartışıldığı günlerde kendisiyle konuşurken
"ne var gençlerimiz dinini öğrensin" demiş,
iyi tanıdığımı düşündüğüm için şaka yapıyor sanmıştım.
Ama şimdi Antalya gibi bir turizm kentini
"harem-selamlık" plajlarla algılatacak girişimde bulunması
inanılacak gibi değil.
"Ve ne var bunda" diyerek
1920'ler Türkiye'sini örnek göstermesi ise,
akıl alacak gibi değil.
Ama buna itiraz etmesi gereken Antalyalı turizmcilerdir.
Bu algı gösteriyor ki artık
turizmde hedef kitlemiz Ortadoğu.
Şimdi eski bir dost olarak diyorum ki,
YAPMA BAŞKAN, BU SEN DEĞİLSİN!