Başka bir kooperatifçilik mümkün

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik günü idi, kutlu olsun.

Başlıkta “başka bir kooperatifçilik mümkün” dediğime göre kooperatifçilik sisteminin gelişiminde evrensel olarak bazı sorunlar olduğunu söylemek istediğim açık.

Avrupa Birliği çoktandır kooperatifleri sermaye şirketlerinden farksız hale getirmeye uğraşıyor.

Türkiye bu gelişime daha da aşırıya giderek katılıyor. 2000’li yıllarda değiştirilen “Tarım Satış Kooperatifleri” kanununda bu kooperatiflerin sanayi tesislerinin şirketleşmesi için değişiklikler yapılmıştı.

Adeta kooperatifçilik sadece çiftçiden ürünü alıp, çok az işleyerek (pamukta kütlüyü lif ve çiğidine ayırmak gibi) daha ileri sanayi işini sermayeye bırakmıştı.

Ayrıca bununla bile yetinmeyerek denetim altında tutulabileceğini düşündükleri tarım birliklerini destekleyerek kooperatifçiliği tümden sistemin dışına itme çabaları da olmuştu.

Kısacası kooperatifçilik kapitalist sisteme tam entegre edilmeye çalışılıyor.

Bu genel yozlaşma hakkında birkaç örnek vereyim. Fransız LimaGrain firması Türkiye’de de tohum sektöründe şirket satın alarak rol oynayan dünyanın en büyük tohum devlerinden biridir.

Bu şirketin kökeninde bir kooperatif yatmaktadır.

Şüphesiz şirket yerel tohuma ve köylülerin kendi tohumunu satmasına karşıdır.

Avrupa’nın süt alanında önemli kooperatiflerinin Asya, Afrika gibi kıtalarda süt fabrikalarını satın alarak uluslararası şirketler arasına girmekte oldukları da bilinmektedir.

Orada artık kooperatifçilik bitmektedir. Ülkemizde de Konya Şeker; kooperatif yapısında ve PankoBirlik çatısı altında bir anonim şirkettir. Tamamen endüstriyel bir tarım sistemi uygulamaktadır.

Var olan kooperatifler endüstriyel tarım anlayışı içinde kaldıkça zaten çiftçinin bir kurtuluşu söz konusu olamıyor.

Örneğin yoğun yemini (fabrika yemi) kooperatif getirttiğinde beş on kuruş daha ucuza alıyorsunuz, ama yem fiyatındaki artışlara engel olamıyorsunuz.

Dahası yoğun yemlerle beslenmiş hayvanların eti, sütü, yumurtası omega 3 ve CLA (konjüge linoleik asit) açısından çok fakir oluyor.

Ayrıca yemlerle tarım ilaçları kalıntıları ve GDO problemi de ürünlere katılmış oluyor.

Bu ise kalp, damar hastalıkları, Parkinson, Alzheimer gibi sinir hastalıkları, kanser ve daha birçok hastalığa karşı insanları açık hale getiriyor.

Çare ağırlıklı olarak mera beslenmesine geçmek.

Bu zor ama başarılamaz bir olay değil.

Anadolu Meraları adlı grup bu konuda çalışıyor.

Diğer yandan kooperatifler sütü işlese; peynir, süt vb. yapsa da süpermarket zinciri içinde bu ürünleri pazarladığında bu defa başka bir makas içinde eziliyor.

Gene kooperatifler; üyelerine beş on kuruş daha iyi bir fiyat sağlıyorlar, ama o kadar.

Kısacası endüstriyel tarım ve süpermarketlere bağlı kaldıkça kooperatiflerin çiftçiler ve tüketiciler için gerçek bir kurtuluş yaratması mümkün değildir.

Çiftçiler bir yandan hızla artan endüstriyel tarım girdileri, diğer yandan da ürünlerini satarken çok düşük ve artmayan fiyatlar arasında ezilmektedir.

Bu makastan çıkmak gerekiyor.

Buna karşı kooperatiflerin agroekolojik teknikleri benimsemesi (yani endüstriyel tarım girdilerini kullanmayı reddetmesi) ve pazarlamada doğrudan pazarlama ve satış birimleri açma gibi yollarla pazarlama ağını oluşturmasının yanında tüketim kooperatifleri, topluluk destekli tarım grupları gibi dost pazarlama kanallarını kullanması gerekmektedir.

Avrupa’da bu yönde kooperatifler ortaya çıkmıştır.

Örneğin Hollanda’da NWF ve ona bağlı VEL ve VANLA, Fransa’da BioKoop gibi örnekler görülmektedir.

Kooperatifçilik çok etkili bir araç olabilir.

Ama böyle değil.

Başka bir kooperatifçilik mümkündür.  

Önceki ve Sonraki Yazılar