S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Başkanlık…

Türkiye'de üç haftadır siyasilerimizin yoğun olarak tartıştığı konu Başkanlık.
Cumhuriyetimizin 93.yılında rejimde yapılması öngörülen tartışmaların temelinde ne var? Başkanlığa geçilmesini isteyenler genelde AKP yanlıları ya da Cumhurbaşkanı'na gönül bağı olanlar.
Son tartışmanın fitilini ateşleyen MHP Genel Başkanı Bahçeli ve bir kısım partilileri de ama gerçek ama siyaseten Başkanlığa geçişi istiyorlar. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Başkanlık modelinin diktatörlük olduğunu mevcut demokratik, laik Cumhuriyet'in geliştirilmesi gerektiğini belirterek, parti olarak karşı çıkacaklarını belirtti.
Önceki akşam CNN Türk'te açıklamalarda bulunan CHP'nin önceki Genel Başkanı Baykal, "defacto" fiili durum yaratarak buna kılıf uydurmaya çalışmanın doğru olmadığını, halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilmenin fazla yetkilerle donanmanın gerekçesi olmadığını vurguladı. Baykal konuşmasında, Avusturya gibi beş ülkede Cumhurbaşkanı seçiminin halkoyuyla yapıldığını ancak kimsenin fazla yetki istemediğini belirtti.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Yıldırım, Mecliste Başkanlık tasarısını yasalaştırmak için gereğini yapacaklarını, gerekirse referanduma gideceklerini açıkladı.
Suriye ve Irak’ta ordumuz askeri harekât yaparken, Mecliste 15 Temmuz darbe komisyonu çalışırken MHP Genel Başkanı yaptığı açıklama ile gündemi değiştirdi ve yeni bir tartışma başlattı.
Bunu niye yaptı? Neden gerek duydu? Kendince açıklasa da kamuoyu tatmin olmuş değil.
Çünkü Haziran seçimleri sonrası seçim gecesi yaptığı açıklama, Meclis Başkanlık seçimlerinde izlediği tutum iktidar tarafından beğenilirken muhalefet ve birçok kendi partilileri sert eleştirilerde bulunmuştu.
Bu tartışmalar sürerken bazı AKP yöneticileri Başkanlık modelini Sn. Erdoğan'dan sonra seçilecek kişiler içinde istediklerini, bunun ülke yararına olduğu yönünde açıklamalar yapıyorlar.
Bir fantezi yapalım.
Bir an için Başkanlık seçimi yapıldığı ve uygulamaya geçildi diyelim.
Bu modeli isteyenler Erdoğan, Başkan iken mutlu olacaklar.
Beş yıl sonra tekrar seçim olacak ve bu kez ateist onların beğenmediği fikirlere sahip bir kişi seçildi diyelim.
Rektör atamaları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay üyeliklerine bu doğrultuda üyeler seçti.
Bunu nasıl karşılayacaklar. Kuvvetler ayrılığına dayalı bir denetim olmadığı için sessizce kabullenebilecekler mi yoksa sistem değişikliği mi isteyecekler?
Laik Demokratik Cumhuriyetin aksayan yönlerine rağmen 93.yıl sonra sistem değişikliği isteyenler bir 93 yıl bekleyebilecekler mi?
Türkiye'de 1980 askeri darbesi TBMM çatısı altında bulunan Cumhuriyet Senatosu'na kaldırarak Meclis içerisindeki denetimi azalmıştı.
Senato Üyesi Senatörler, Yüksek Okul üyelerinden oluşuyor ve milletvekili seçimlerinden ayrı seçiliyorlardı.
Milletvekillerince parlamentoda çıkarılan kanunlar senatoda kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanının onayına gidiyordu.
Tıpkı ABD'deki Temsilciler Meclisi-Kongre gibi iki farklı meclisi bulunmakta idi.
Günlük sığ tartışmalar, hızla değiştirilen gündem maddeleri içerisinde konuların özünden uzak tartışmalarda boğuluyoruz.
Bugün 15 Temmuz'da Cumhuriyetimize, demokrasimize karşı yapılan hain saldırının amacını, nasıl ve kimlerce örgütlendiğini, finansman kaynaklarını, dış destekçilerini daha şeffaf ve olgunca tartışmamız gerekiyor. Gerekiyor ki;  gelecekte bu tür darbeciler ve onlar gibi art düşüncelilere bir daha fırsat vermeyelim.
TBMM'yi bombalayarak parlamenter rejimi yıkmaya çalışan darbeciler kadar, Aydın'da CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'ı kurşunlayan kişilerde demokrasi düşmanıdır.
Millet Meclisine bomba atan ile milletvekiline kurşun sıkan arasında bir farklılık düşünülemez. Tezcan'a yapılan hain saldırıyı kınıyor, kendisine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
İyi pazarlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar