Başkanlık meselesi

Tarafsız Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın yeni anayasa görüşmelerinde Cumhurbaşkanı'nın vekili olarak "masayı devirdiği" günün ertesinde, hem de Beştepe'deki Saray'da "Güvenlik Zirvesi" yapılırken Ankara'da bir katliam daha yaşandı...
   Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşa fiilen müdahil olduğu günden beri şiddet sarmalı giderek yükseliyor.
   Ve Ankara'da yaşanan katliamın dumanı tüterken, kan, ateş ve gözyaşı arasında asıl mesele "başkanlık sistemi".
   Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara'daki ikinci katliam için doğrudan YPG'yi gösterdi. YPG lideri Salih Müslim, Davutoğlu'nu hızla yalanladı. Parmak izinden tanındığı ileri sürülen Salih Neccar isimli faili tanımadıklarını söyledi.
   KCK adına konuşan Cemil Bayık "Kim yaptı bilmiyoruz. Ama Kürdistan'daki katliamlara bir misilleme olabilir" dedi.
   Hemen ardından da Diyarbakır'da bir askeri konvoya saldırı haberi geldi.
   Davutoğlu PYD/YPG'yi işaret ediyor ama bu örgütün Suriye dışında tek bir eylemi bile yok. Böyle bir bakış açısı da yok.
   Bir yıl önce Süleyman Şah’ın sandukasını PYD'nin onayıyla IŞİD’ten kaçıran Hükümet, şimdi PYD'yi suçluyor.
   Azez'de "kırmızı çizgi" ilan eden, YPG mevzilerini vuran, Halep'te Ankara'nın örtülü olarak desteklediği örgütleri bitirecek kuşatmadan önce Suriye'deki savaşa fiilen dâhil olmak için "bahane üreten" Saray için benzersiz bir fırsat.
   Soru basit aslında; Reyhanlı ile başlayan, Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İstanbul'dan sonra Ankara'daki bu katliam da "gayrinizami savaşın" bir parçası mı? 
   Reyhanlı'da 52 kişinin ölümüne yol açan El Nusra imzalı hayli şüpheli katliam, ardından "Dokumacılar" adlı ne idüğü belirsiz grup tarafından yapılan Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları...
   Kimin yaptığı o kadar da önemli değil. Çünkü kamuoyu araştırmaları, halkın büyük bir çoğunluğunun Dokumacılar adlı grubun gerçekleştirdiği şüphe götürmeyen Ankara Katliamı'nın faili olarak PKK'yı gördüğünü ortaya koydu.
   Suruç'taki katliamın faili istihbaratçıların gözü önünde dolaşıyordu. Tren Garı'ndaki katliamın faillerine ilişkin istihbarat haftalar önceden alınmıştı. Bütün bunlar geçiştirildiği gibi, 128 kişinin öldüğü katliamdan sonra "güvenlik zaafı yok" denildi.
   Şimdi "güvenlik zaafından" söz etmeye kimsenin yüzü yok.
   Yine de, asıl işi “hesap vermek” olan İçişleri Bakanı Efkan Ala olayı "kınadığını" duyuruyor.
   Erdoğan'a karşı sıkı bir çıkış yapan Bülent Arınç ise "Başbakan'ın hassas idaresine rağmen sorumluluğu olanlar varsa gereği yapılmalıdır" diye Erdoğan'a yakın isimlerden Ala'yı gösteriyor.
  
   Beş yıl öncesine, 2011 yılına dönelim.
   Gülen Cemaati'nin AKP ile iyi zamanlarında başlayan soruşturmalarda Cemaat savcıları PKK içindeki MİT ajanlarını deşifre etmeye başladılar. AFP muhabiri olarak çalışan MİT ajanının ifadesi bu soruşturmanın başlangıcıydı.
   Üç dört ay sonra 7 Şubat 2012 günü ellerinde "yakalama" kararıyla MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kapısına dayandılar.
   Konu hızlı bir yasa değişikliğiyle kapatıldı. PKK içindeki ajanların, özellikle de "eylemlere karışan" ajanların durumu gürültüye gitti.
   Gülen Cemaati ile AKP kavgası bir şeyi daha gölgeledi: Aynı günlerde Türkiye Suriye'deki iç savaşa fiilen müdahale etmeye başladı. 30 Mayıs'ta Suriye ile ilişkiler kesildi, diplomatların ülkeyi terk etmesi için 72 saat süre tanındı. 
   Artından ağustos ayında Yayladağ'dan Suriye'ye geçen bir grup Şabanlı Karakolu'nu bastı 11 askeri öldürdü. Yurt Gazetesi'nin üç yıl önce yayımladığı görüntülerde baskın yapanların Türkçe konuşmaları duyuluyor, saldırganların kullandığı kamyonette Türkçe "Allah korusun" yazısı göze çarpıyordu. Bu saldırıda yer alan Heysem Topalca'nın ilişkileri hayli karanlık. 12 Mayıs 2013 günü 52 kişinin öldüğü Reyhanlı Katliamı'nda yer aldı. Ardından 7 Kasım'da Adana'da roket başlıklarıyla yakalanıp serbest bırakıldı; Niğde Ulukışla'da bir asker, bir polis ve bir kamyon şoförünü öldüren IŞİD militanlarının Türkiye'ye girişini sağladı. Bu kadar rahat hareket eden Topalca'nın MİT ile ilişkili olup olmadığının araştırılması istendi, ancak bu sorunun yanıtı akim kaldı.
   2013 yılından beri yaşanan bütün katliamlarda "istihbaratçıların" gölgesi dolanıyor. Ankara Katliamı yüzünden hedefteki isimlerden biri MİT Müsteşarı Hakan Fidan.

   Peki, başkanlık sistemi?
   "Derin Gırtlak" Fuat Avni, Ahmet Davutoğlu'nun Erdoğan'a karşı MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu'yla birlikte hareket ettiğini söylüyor. Davutoğlu'nun, kendisini selefler arasına gönderecek "başkanlık sistemine" karşı tek çıkış yolu Meclis'teki partileri biraraya getirerek "parlamenter sistemde" uzlaşılan bir anayasa yapmak.
    Bu yüzden Suriye'de bir savaşa girmek için bahane üretmek yerine, Meclis Başkanı Kahraman'ın devirdiği masayı toplamak da ona düşüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar