Battaniye teorisi

Uygulanan tarımsal destekleme politikası çiftçileri bir aldanma içine itiyor. Çiftçiler bir bütün olarak çıkarlarını savunacaklarına, değişik ürünleri öne çıkarmaya çalışıyorlar. Şekerpancarı üreticisi, mısır üreticisini rakip gibi görüyor. Böl ve yönet stratejisi kırsalda da işliyor. Devlet artık ürün fiyatlarına müdahale etmiyor. Eskiden bunu Sek, Tekel, Tarım Satış Kooperatifleri gibi kuruluşları kullanarak yapardı. Bu kurumlar özelleştirildi veya devletin bunlara destek olması engellendi. Şimdi desteklerin çoğu primler şeklinde veriliyor. Bu sistemden ürünleri işleyen ve aracılığını yapanlar çok memnun. Çünkü masrafları vergi ödeyenler görürken, kendileri ürünleri ucuza kapatabiliyorlar. Bu sistem aslında ABD ve Avrupa Birliği’nde de beş aşağı beş yukarı böyle. Sadece onların bütçe olanakları daha fazla.
Çiftçiler kendi ürünleri için primlerin arttırılmasını talep ediyorlar. Örneğin pamuk üreticileri bu ürünün stratejik ürün olduğunu ve primlerin arttırılmasının doğru olacağını ileri sürüyorlar. Zeytinyağı ve süt üreticileri de aynı şeyleri söylüyor ve onlara göre de zeytinyağı ve süt stratejik ürünler.  Bu şekilde düşünürsek sanırım sadece maydanoz üreticileri maydanozun stratejik bir ürün olduğunu iddia edemiyorlar.
Bu düşünce tarzı çıkmaz yoldadır, aracılara ve ürünleri işleyen sanayicilere hizmet ediyor. Bir kere prim düzeyi üreticileri memnun edecek bir yere gelemez. Bir benzetme ile açıklayalım. Bir büyük odanın zemininde on on beş kişinin yerde yattığını düşünün. Hava çok soğuk ve sadece iki kişiyi örtecek bir battaniye var. Bunu kim üzerine çekerse başka birilerini açıkta bırakacaktır. Primler de böyle. Devlet bu yıl bir ürüne daha çok prim verebilir ancak toplam harcamayı belli bir düzeyin üstüne çıkarmak istemediği için bu işi başka ürünlere o yıl az prim vererek yapacaktır. Buna gelin battaniye teorisi diyelim. Bu sistemi önerenlerin iki amacı vardır. Birincisi “serbest piyasa” dedikleri, aslında ürünleri alanların hâkim oldukları sistemde ürünler için çiftçilere ödenen fiyatı en aza indirebilmektir. İkincisi de devletin tarıma uyguladığı desteklemeleri kısabilmektir. Dünya Bankası tarafından desteklenen tarım politikalarının temel amacı da zaten budur. Tabii olay bizim sözcüklerimizle anlatılmaz. Başka bir şekilde aynı şeyler söylenir.
Prim sistemi çiftçiler için çıkmaz yoldur ve çiftçiler arasında düşmanlıklara yol açarak çıkarlarını topluca görmelerini engeller. Amaç doğrudan müdahale ederek çiftçinin eline geçen fiyatları yükseltmektir. Ancak bu, 1980’lerden sonra tabu ilan edilmiştir ve kimse buna dokunamıyor. Hâlbuki seçenekler vardır. Kooperatiflere imkân sağlayarak piyasayı etkileyecek güçlü alımlar yapabilmeleri sağlanabilir. Pamuk, et, pirinç gibi ithal edilen ürünlerde gümrük vergilerini arttırmak da başka bir yoldur. Bunlar da Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Kuruluşu gibi merkezlerce tabu ilan edilmişlerdir ve bunları söylemek bile tüylerini diken diken eder. Bu yöntemler akıllıca uygulanırsa devlete olan maliyeti prim sisteminden bile az olabilir. Ancak tarım kesiminin yıllardır süren yıkımı dikkate alınırsa daha büyük bir kaynağın aktarılması yararlı olacaktır. Yüksek işsizlik oranları ortada iken,  en az maliyetle en çok istihdamın kırsalda yaratılacağı açıktır.  

Önceki ve Sonraki Yazılar