Ben bir cumhuriyet kadınıyım...

Cumhuriyet, ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet şeklidir. Cumhuriyetin gereği olan seçimler, bugün ülkemizin her yerinde yapılıyor. Halk yerel yöneticilerini seçiyor. Kadın, erkek demeden on sekiz yaşını doldurmuş herkes sandıkta oyunu kullanmaya gidiyor. Bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olduğunu ortaya koymuş oluyor.

Biz kadınlar için seçmek ve seçilmek hiç de kolay olmadı. Cumhuriyet 1923’te ilan edildikten sonra sadece erkeklerin seçme ve seçilme hakkı vardı. Kadınlar bu hakkı kademe kademe kazanabildi. Cumhuriyet döneminde ilk kez kadına seçme ve seçilme hakkı, 10 Mart 1924 günü Anayasa görüşmeleri devam ederken seçme ve seçilme haklarını düzenleyen 10. ve 11. maddeler görüşülürken gündeme geldi. Tasarıda her Türk’ün seçme hakkı olduğu belirtilmişti. Madde sessizce, tartışmasız geçti. Demek ki bundan sonra kadınlar da seçmen olarak seçimlere katılacaktı. Bu büyük bir devrimdi. II. Mahmut döneminde yapılan nüfus sayımında kadınlar sayılmamışlardı bile.

11. madde seçilmekle ilgiliydi. Bu madde de “30 yaşını bitiren her Türk’ün milletvekili seçilme hakkı” olduğunu belirtiyordu. Bir canlanma oldu. Her Türk deyimine kadınlar da dahil miydi? Bir kısım kişiler elbette kadınlar dahil derken, büyük bir çoğunluk bunu kabul etmiyordu. Meclis'te çıkan yoğun tartışmalardan sonra, başkan bu konuyu oylamaya sundu. Oylama sonucu kabul edilmedi ve seçme hakkını düzenleyen madde de düzeltildi, ona da “erkek” sözcüğü eklendi.

1930 yılına gelindiğinde Atatürk’ün manevi kızı Afet Hanım öğretmenlik yapıyordu. Bir gün sınıfında, bir belediye başkanlığı seçimi denemesi yaptırdı. İki öğrencisi aday oldu. Bunlardan biri kız, diğeri erkekti.

Oy sayımı bitti. Sonuç açıklandı: Seçimi kız öğrenci kazanmıştı. Kızlar arkadaşlarını sevinçle kutladılar. Afet Hanım da kutladı. Güzel bir uygulama olmuştu. Bir erkek öğrenci ayağa kalktı:

“Hocam, özür dilerim ama bu uygulama kanuna aykırı.”

“Aykırı mı?”

“Evet. Çünkü kadınların ne seçme hakkı var, ne de seçilme. Kız arkadaşlar boşuna sevindiler. Kız arkadaşlarımıza verilen oylar geçersizdir. Seçimi erkek arkadaşımız kazanmıştır.” Afet Hanım donup kaldı. Erkek öğrenciler sevinç haykırışları içinde ayağa fırladılar.

Afet Hanım da çok utanmıştı. Üzüntülü bir şekilde köşke gitmek istemedi. Yalnız kalmak istiyordu. Marmara Köşkü’ne gitti. Biraz sonra Gazi İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Marmara Köşkü’ne geldi. Gazi mahzun oturan Afet Hanım’ı görünce şaşırdı.

- “Ne oldu?”

Afet Hanım olayı anlatmak zorunda kaldı. Anlatırken gözleri doluyordu.

“Çok üzüldüm. Çok utandım. O erkek öğrencim kadar hak sahibi olmadan o sınıfta ders vermeyeceğim”

Şükrü Kaya avutmaya çalıştı:

“Belediyeler Kanunu Tasarısı Meclis’te görüşülüyor. Belki bu sırada kadınların seçim hakkı da alınabilir.”

Afet Hanım sesini yükseltti:

“Bu hak tasarısı hazırlanırken düşünülemez miydi? Düşünülmesi gerekmez miydi? Cumhuriyet halk idaresidir diyoruz. Halk yalnız erkeklerden mi ibaret?”

Şükrü Kaya durumu kurtarmaya çalışırken Gazi: “Sus Şükrü Bey” dedi. “Lafı gevelemenin alemi yok, Afet haklı”. 

Akşam yemekte Afet Hanım’a, seni yarın Türk Ocağı’na götüreceğim ve orayı gördükten sonra senle konuşacağım dedi.

Ertesi gün birlikte Türk Ocağı'na gittiler. Binayı gezdiler. İkinci katta, ortadaki locaya girdiler. Buradan büyük salon, öteki localar ve sahne görünüyordu. Gazi, Afet Hanım’ı elinden tutarak locanın önüne götürdü:

“Şimdi beni iyi dinle. Kadınlarımız Çanakkale Savaşı sırasında cephe gerisinde gönüllü hemşirelik yaptılar, evlerini yaralılara açtılar, askerlere torba torba armağanlar yolladılar. Milli Mücadele’de yalnız cephane taşımakla kalmadılar, silahlanıp dövüştüler, erkeksiz kalan köylerde her işi üstlendiler, işçi taburlarında görev alıp siper kazdılar, askere çorap, çamaşır yetiştirdiler, demiryolları tamir edilirken işçi olarak çalıştılar. Şimdi de dağ köylerine okuma yazma öğretmeye koşuyorlar. Kadınlarımıza çok şey borçluyuz. Borcumuzu tamamen ödeyemedik. Yüzlerce yıllık, kemikleşmiş anlayışı yıkmak kolay değil çocuk. Seçme seçilme hakkı istiyorsan, bu öyle üzülüp kızmakla küsmekle olmaz. Düşünceni savunacaksın!”

Bunun üzerine Afet Hanım Türk Ocağı’nın o büyük salonunda konferans verdi ve o gün konuşmasını şöyle bitirdi:

“Rejimimiz eşitlik ilkesine dayanıyor. Seçim sandığı önünde, en cahil ile en büyük devlet adamı eşittir. Kadın, hangi nedenle bu eşitliğin dışında tutuluyor? Milli çalışma ve çabada kadının payını hor görme hakkı kimseye verilmemiştir…”

Ve o gün, kadınlar 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına kavuştu.

3 Nisan 1930’da Belediye Kanunu'nda yapılan düzenlemeyle yerel siyasette yer alma ve yöneticileri belirleme hakkı elde eden cumhuriyet kadınları, en demokratik haklarını ilk kez bu yılın sonuna doğru gerçekleşen seçimlerde kullandı. Çok sayıda kadın belediye meclislerine girdi.

1933 yılına gelindiğinde Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle, kadınlar artık muhtar ve heyetlerine seçme ve seçilme hakkına da sahip oldu. Yapılan ilk yerel seçimde, Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünde, (bugünkü Karpuzlu ilçesi) seçimi kazanan Gül Esin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın muhtarı olarak tarihe geçti.

Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkını veren yasal düzenleme, 1934 yılında Anayasa ve Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılması sonucu gerçekleşti. 5 Aralık 1934 tarihinde görüşülen öneri, 317 sandalyeli Meclis'te, 258 milletvekilinin katıldığı oturumda tamamının oyuyla kabul edildi. Böylece kadınlar, 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkına sahip oldu.

Biz kadınlar bugün oy kullanmaya giderken; seçme ve seçilme hakkını elde edebilmek için 11 yıl mücadele ettiğimizi unutmayalım. Bugün erkeklerle aynı haklara sahip ve ülke yönetiminde söz sahibi isek, bu bize cumhuriyetin armağanıdır.

O yüzdendir ki; biz kadınlar cumhuriyetin değer ve kazanımlarına sahip çıkmalı, korumak için de tüm mücadelemizi ortaya koymalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar