Ben'den, biz'e ulaşmak!

İstanbul’un İstiklal Caddesi gibi büyük ve oldukça kalabalık bir cadde… O kalabalığın arasında genç bir kadın elindeki trampeti bir sehpanın üstüne yerleştiriyor… Ardından bir ritm atmaya başlıyor… Kalabalık arasından biri çıkıyor, elinde flütü… Ritme ayak uyduruyor ve bir parça çalmaya başlıyor… Bir başkası geliyor, o da fagotuyla eşlik ediyor parçaya… Caddeden gelip geçenlerin merakı uyanıyor… Bu üçlünün çevresinde birikiyor ve olup biteni izlemeye başlıyor…

Derken, daha başkaları geliyor… Kontrbaslar, trompetler, klarnetler, trombonlar, yaylı sazlar… Biraz sonra elinde bagetiyle biri daha geliyor… Sazları yönetmeye başlıyor…Ve koskocaman bir senfoni orkestrası sokak ortasında olağanüstü bir ahenk içerisinde o parçayı çalmaya devam ediyor… Eser; ünlü kompozitör Ravel’in “Bolero”su… Hani bir zamanlar, televizyon ekranlarında izlediğimiz “Artistik buz pateni yarışmaları”nda sık sık kullanılan klasik eser! İlginçtir; Ravel, çalınan bu parça için şöyle der: Bolero benim en ünlü eserimdir ama ne yazık ki içerisinde müzik yoktur! Ravel, tespitinde haksız sayılmaz. Zira eser; daha çok ritm ağırlıklıdır. Buna rağmen, dünya klasikleri arasında önemli bir yeri vardır.

***

Neyse…
Sokak ortasında korsan bir gösteri gibi öbek öbek insanlar birikiyor. Onlarca, yüzlerce belki binlercesi sokak ortasındaki bu müthiş konseri dinliyor. Bu arada, kimileri, cep telefonuyla olup biteni kaydetmeye çalışıyor… Kimi, “Selfie” fotoğraf çekiyor… Bazıları da ağzı açık, hayranlıkla bakıyor… Müthiş bir armoni, müthiş bir ahenk! Ne bir çatlak ses, ne bağırıp çağıran, ne de “Siz ne yapıyorsunuz burada? İzin aldınız mı? Bu yaptığınız yasalara aykırı!” diyen polis ya da güvenlik görevlisi… Parça bittiğinde ise, alkış seli kopuyor. Herkes mutlu, herkes hayatın tadını çıkarmanın mutluluğunu yaşıyor!

***

Bu anlattığımı geçen gün internette dolaşırken, sosyal medya platformlarından birinde yakaladım. İtalya’nın Milano kentinde çekilmiş…
Niçin bu kadar önemsediğime gelince…
Çok basit! Demokrasi ve özgürlük denen kavramın, ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu anlama adına… “Ben’den biz’e” ulaşmanın, bir iken binler olabilmenin ne kadar önemli olduğunu; farklı renklerin, farklı söylemlerin, ahenk içerisinde, aynı ortak paydada nasıl da yan yana durabildiğine dikkat çekmek istedim. Siyasetimizde, demokrasimizde böyle bir anlayışın hakim olması gerektiği için anlattım.

Bugün, birilerinin kendi kafasına göre “ileri demokrasi” diye tarif ettiği demokrasi değildir benim anlattığım. “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” ya da “inananlar ve inanmayanlar” diye toplumu kamplara ayırmak ise hiç değildir. “Benim polisim”, “Benim memurum” “Benim askerim” gibi “ben” şuurlu söylemler demokrasilerde yoktur. Demokrasilerde, keyfi anlayışlarla kanunlar çıkarıp, adına hukuk diyemezsiniz. Demokrasinin en basit tanımı; azınlık hakkının korunmasıdır. Yani, toplumdaki tüm farklı renklerin, geleneklerin, etnisitenin, kendini ifade ettiği ve temsil edilebildiği kavramdır demokrasi…
Keşke yapabilsek! Keşke, herkes aynı ortak paydada saygı içerisinde yan yana durmayı becerebilse! Elbette sevgi çok önemlidir. Ancak, zorunluluğu yoktur. Çünkü sevgi; göreceli bir kavramdır ve kişiden kişiye göre değişir. Ama birbirimize saygılı olmalıyız. Saygı temelinde, yan yana durmayı başarmalıyız. Ve nihayet; “Ben” değil, “Biz” diyebilmeliyiz. Hikayenin özeti budur!

Önceki ve Sonraki Yazılar