'Yükselen Çin ve Kapitalist Dünya Ekonomisinin Çöküşü'

Bu köşeyi izleyenlere, el verdiğince Çin’in içinde bulunduğu durumu, ABD ile kapışmasını, sosyal, ekonomik, askerî ve siyasî durumunu ve nereye gideceğiyle ilgili verileri haber bazında aktarmaya çalıştım. Yerim kısıtlı ve haftalık. Yazdıklarım derinlemesine olamıyor ve kimi zaman da birçok nedenden ötürü üstünkörü olduğunu görüyorum. Yazılarımı, ABD faşizminin tamamen karşısında olan biri olarak hep Çin’in yanında yer alarak yaptım. Kimi zaman da Çin’i (haddimiz olarak ya da olmayarak) eleştirdim. Bu eleştirilerimin bir nedeni de şudur: “Avrasyalı olmalıyız. Ama asla ‘Tam Bağımsız Türkiye’ ilkesini de bırakmadan”.
Biz Türkler, köklerimiz Asya’dan olsa bile, yüzümüzü hep Batı’ya çevirdiğimizden ötürü her şeyimizi hep Batı’dan aldık. Zaten son yıllarda yaşadıklarımızdan da anlaşılıyor, bunun bedelini de Atatürk sonrası iktidara gelmiş yönetimlerden itibaren durmaksızın ödüyoruz. (Bunun temellerinin daha sağlam bir biçimde atıldığı Menderes dönemini Umur Bugay’ın ‘Oğlum Adam Olacak’ dizisinden anımsayın. Türkiye’nin ‘gelmiş geçmiş’ en güzel dizisiydi. İzleyemeyenler için, Ulusal TV ya da Halk TV’ye baskı yapıp yayınlatmaya çalışın derim).
Çin’den öğrendiklerimiz çoğunlukla hep Batılıların gözlükleriyle yazılanlardan ibaret. Örneğin Çince yayımlanan kitapları ele alırsak; sol görüşlü bile olsalar Batılıların yazdığı kitapların bir yerlerde ya tıkanıyorlar ya da bir yere gelip Batı’nın gözlükleriyle bakıyorlar. Bu da normal çünkü birikimleri Batı’dan gelme.
Ülkemiz içinse 1980 Darbesi sonrasında, yani son 35 yılda da atı alan Üsküdar’ı geçmiş oldu. İşte Batı’nın, en azından Batılı halkların bize olumsuz bakışındaki en büyük nedenlerden biri de budur. Bakın Batılı yazarlara ya da gazetecilere. Mesela Kürtçüden bile daha Kürtçü olabiliyorlar. Sanıyorlar ki, Türkiye’de Kürt-Türk diye bir ayırım var, Türkçüler milliyetçi, durmaksızın Kürtlere zulmediyorlar. Bunun ABD merkezli bir planın parçası olduğunu gel de şimdi bu yazarlara, gazetecilere; yani Batılılara anlat. Batıyı (AB/D) arkasına almış olan Kürtçüler şimdi el birliğiyle Türkiye’yi iç savaşın eşiğine getirme başarısını gösterdiler. Neyse, bu ayrı konu.
Çin’in de işte kendini anlatmada büyük sorunu var. Sırf o nedenle (bütçesinde biriken devasa paranın da verdiği güçle) Çin kendini dünyaya tanıtmak için basında büyük atağa kalktı. Dünyanın birçok kentine gazeteciler gönderip ofisler açtı. Çin televizyonu, haber ajansı başta olmak üzere birçok yayın organı, birçok dilde yayına başladı. Çin basın olarak Afrika’da ciddi atağa kalktı. Çin basının dünya atağına birçok örnek verilebilir ancak biri önemli. Dikkat etmeyenler için söyleyeyim, Türkiye’de bulunduğum sırada gördüm; Çin televizyonlarının amiral gemisi olan CCTV’nin üç kanalı Türkiye’de seyredilebiliyor. Biri yurtdışında yaşayan Çinlilere yönelik CCTV4 kanalı (ki bu kanalın bazı programları İngilizce altyazılı). Diğeri İngilizce haber kanalı (CCTV News). Bir diğeriyse (CCTV9) belgesel kanalı. Çin’i tanımak isterseniz, bu kanalı asla kaçırmamanızı dilerim. (Bana göre) Çin’in belgeselciliği Çin sinemasından daha önde; seyredeceğiniz çoğu belgesel için Çince bilmenize bile gerek yok, izlediğinizde görüntüler size kendisini anlatacaktır.
 Tüm dünya Çin’in atacağı adımların nereye kadar gideceğini öğrenmeye çalışıyor. Bu konuda elbette veriler elimizde olursa geleceğimizi daha net görmek de mümkün. İşte geçenlerde elime geçen bir kitap tam aradığım kitap oldu. Li Minqi adlı akademisyenin ‘Yükselen Çin ve Kapitalist Dünya Ekonomisinin Çöküşü’ adlı kitabı bana bu verileri verdi. Li’nin kitabı İngilizce, ancak Epos Yayınları Türkçe’ye de çevirmiş. Okurların asla kaçırmamalarını, alıp okumalarını öğütlerim. Bizlerin, yani dünya vatandaşlarının ‘birikimli’ Çinlilerin yazdığı kitaplara çok ihtiyacı var.
 Li’nin geçmişteki yaşadıkları da bu kitabın okunmasını bize salık veriyor. Li, 1989 Tiananmen Olaylarına katılmış. Kendisini “1989 Kuşağındanım” diye tanımlıyor. “Ancak” diyor, “1989 kuşağının geri kalanının aksine; Sağ’dan Sol’a, bir neoliberal ‘demokrat’ olmaktan, bir devrimci Marksist olmaya doğru alışılmadık bir ilerleme yaptım”. İki yıl Çin’de hapis yatıp çıkıyor. Görece sıkıntılı bir dönem ama durmuyor. Ülkesinde olup bitenleri anlamak için Çin’de işçilerle, Çin’in dört bir yanındaki aydınlarla tartışmalar yaparak geçiriyor. Sonrasında Kanada’ya geçiyor, üniversitede dersler veriyor. Halen ABD Utah Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Li Minçi kendisini Marksist-Leninist-Maoist olarak tanımlıyor. Li’nin Türkçe baskı için kısa bir önsözü de var.
 Aytül Kantarcı ve Ercüment Özkaya’nın çevirileri de baştan savma değil, emek verilmiş. Ellerine sağlık. Birçok yerin altını çizerek okudum. Bu altını çizdiğim yerleri bundan sonraki haftalık yazılarımda alıntılamak ve elimden geldiğince Çin’deki günlük yaşamın verileriyle örnekleyerek sizlerle paylaşacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar