Beyaz Show'un hazin finali...

Evet, olabilir... Bu memleket öyle bir hal almıştır
ki, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal
eden siyasi ucube, ‘barış’ çağrısı yapan
akademisyenleri hedef gösterdiğinde şaşırmıyoruz.
Hemen oluşan linç kıtalarını da, arkasını
devlete yaslayıp resmi korumayla dolaşan
hapçı mafyozların kan-revan tehditlerini de yadırgamıyoruz.
Bu atmosferde, bir ‘talk show’
programı etrafında faşist yaygara kopması da
pekâlâ mümkündür. Bu tür acayiplikler olağanlaşmıştır
yani. KaçAk Saray’dan mahalle
muhtarlarına kadar yayılan histerik çığlıklarla
muhatabız artık...
Faşizm zaten böyle bir şeydir. Akıl, yerini
cehalete, yamyamlığa, sapıklığa bırakır. İktidardaki
hırsız-katiller, demagojik yaygaralarıyla
lümpenleri harekete geçirir. Kitlesel bir histeri
topluma yayılmaya başlar. Bir şemsiye
ucuyla dürtülmüş karga sürüsüne dönüşen
lümpenlerin bağırış çağırışları arasında söz
hükmünü kaybeder...
Böyle tarihsel anlarda esas olan, dik durabilmektir.
Çünkü faşizm korkudan beslenir...
***
Bu memlekette hepimizin gözü önünde hırsızlık
yapılıyor. Her gün cinayet işliyorlar. Milletin
ırzına geçmeye çalışan müteahhitler dört bir
yanı sarmış. Diyanet sapık fetvalar üretiyor;
üretilen sapıklık etrafında yozlaşmış bir din devleti
yaratılıyor. Sapık dinciler aramızda bomba
patlatıyor...
Her gün bir rezaletle yüzleşiyoruz...
İktidar, tüm bu rezaletin üstünü faşist bir
yaygarayla örtmeye çalışıyor. Katil polis su gibi
bir kızı, Dilek Doğan’ı evinde, ailesinin gözü
önünde katlediyor, onlar ODTÜ’yü hedef gösteriyor;
Diyanet sapık fetvalar veriyor, ortalık
karışıyor, onlar Beyazıt Öztürk’e saldırıyor;
AKP iktidarının beslediği dinci katillerden biri
İstanbul’un göbeğinde kendiyle beraber bir sürü
turisti patlatıyor, 1128 akademisyen ‘vatan haini’
ilan ediliyor!
Her rezalet faşist bir yaygaranın altına gömülüyor...
Böyle tarihsel dönemlerde esas olan yaygaranın
üstüne yürümektir.
Çünkü faşizm gerçeklerden korkar...
***
Önceki hafta Beyazıt Öztürk’ün ‘talk
show’una telefonla canlı bağlanan kadının suçu
neydi? “Çocuklar ölmesin!” demek!
Beyazıt Öztürk’ü ana haber bültenine çıkartıp,
sırf “Çocuklar ölmesin” diyen bir kadının
alkışlanmasına vesile olduğu için özür dilettiler.
Suratında saçma sapan bir ifadeyle, neden özür
dilediğini bilmeden, bir şeyler geveleyip çekildi
hayatımızdan. O zaman ‘Beyaz’ın bittiğini yazmıştım.
Ve geçen gece ‘Beyaz Show’ finalini yaptı.
Beyazıt Öztürk, ‘Ayşe Öğretmen biziz’ diye
pankart açan gençlerin korumalarca sürüklenip
stüdyodan çıkarılmasını ve polise teslim edilmesini
öylece izledi. Suratında acayip bir ifade...
Zalimin önünde diz çöküp nedamet getiren
‘Beyaz’ artık suratında hep bu utanç ve endişeyle
gezecek...
Hâlbuki dik durabilseydi, “Ben ‘çocuklar ölmesin’
diyen bir kadının alkışlanmasına vesile
oldum ve pişman değilim. Linç kıtalarınız bana
sökmez” diyebilseydi, belki ‘Beyaz Show’ yine
bitecekti ama böyle hazin bir ‘final’ olmayacaktı...
Hâlbuki şimdi bütün renkler aynı hızla kirlenirken
birinciliği ‘Beyaz’ hak ediyor...
***
Geçecek bu günler. Belki insanlık yine ağır
kayıplar verecek ama geçecek.
Günübirlik korku, kaygı ve çıkarlarının peşinden
sürüklenerek böcekleşenleri de göreceğiz,
gelecek kuşaklara özgür bir ülke bırakabilmek
için serden geçenleri de.
Faşizmi serdengeçtiler, diz çökmeyenler alt
edecek. Diktatörlüklere, idamlara, infazlara, işkencelere
rağmen bir türlü bitirilemeyenler...
Son sözü onlar söyleyecek...
“Çünkü tarihin en güzel yerinde,
Son sözü hep direnenler söyler.”

Önceki ve Sonraki Yazılar