Bir şeriatçı TSK hikâyesi

Asker çocuğu olduğum için askeri tesislere günübirlik girebiliyorum. Elbette askeri tesislerin meraklısı değilim. Sadece Gelibolu ve Gökçeada’daki askeri tesislerde yazdan yaza yılda birkaç kez kullandığım bir kartım var. Denize girme delisi de değilim. Bütün derdim deniz kıyısında kazıklanmadan birkaç bira içebilmek... Yoksa ne işim var askeri tesislerde?
30 Temmuz 2014’de Gökçeada’da tatildeydim. Önceki yıllarda gittiğim bir askeri tesise gittim. Deniz kıyısında yer alan bir küçük askeri gazinodan bahsediyorum. Üstümde yazlık bir kılık vardı. Şort giymişim, bir de ne kadar gıcık olsam da parmak arası bir sandalet. Tesis nizamiyesindeki asker bana şöyle dedi. “Komutanım bu şort ve bu sandaletle giremezsiniz.” (Gariban erler askeri tesislerde saçı kısa olan herkese ne olur ne olmaz diyerek ‘komutanım’ derler)
Askerin bu sözü karşısında elbette bir anda şaşırdım. Neticede yazlık bir yer. Geldiğim yer de o bölgedeki muvazzaf veya emekli askerler ile yakınlarının iki yemek üç içecek içtikleri bir sosyal mekân... Askerin bana söylediği şuydu. Şort dizüstü olmayacak. Diz altı olabilirmiş. Terlik de olabilirmiş ama parmak arası sandalet yasakmış. Şort konusunu anlamıştım. Şeriata göre erkeklerde diz ile göbek arasının görünmesi haramdır. Ama parmak arası sandalet neden yasaktı? Onu bir türlü çözemedim. İşin doğrusu benim de şahsen nefret ettiğim bir şeydir parmak arası sandalet. Ama o gün talihsiz bir şekilde giymiştim.  Herhalde biraz feminen bir şey olmalıydı bu parmak arası sandalet ve askeri gazino komutanı da hoşlanmıyor olabilirdi bundan.
GHK dostunuz o gün yılmadı. Neyse ki arabamın arkasında değil normal terlik, ayakkabı ve çorap bile vardı. Hatta pantolon bile vardı. Arabayı tenha bir yere çekip arka koltukta şortumu çıkardım ayıptır söylemesi... Pantolonumu giydim ve böylece şeriata uygun bir hale geldim. O gıcık olduğum ve hakikaten feminen görünen parmak arası sandaletlerden kurtulup önce çorap giydim, sonra ayakkabı (Fatih Terim ve torpilli öğrencileri gibi çorapsız ayakkabı giyemem ben. Kendime saygım kalmaz sonra)
Şeriata uygun halimle yeniden nizamiye kapısına geldim. Hatta kafama bir de kovboy şapkası geçirdim. Elinde G3 piyade tüfeğini tutan askeri bir gülme tuttu. Çünkü sadece 5 dakika içinde kostüm değiştirip geleceğimi beklemiyordu. Neyse efendim. İçeri girmeyi başarmıştım. Askeri gazino bomboştu. Deniz kıyısında bir masaya oturdum. Fakat gelen giden asker yok. Ben de kalktım ve sipariş vermek için gazinonun içine gittim. Fakat ne göreyim? Askeri gazinonun pastane denilen kapalı bölümünde televizyonda STV açık. İlk defa böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştım. Askeri bir tesiste cemaatin 1 numaralı kanalı açık. Gerçi izleyen kimse yoktu. Salon bomboştu ama STV açıktı.
Orada bir asker gördüm. Hemen bira istedim. Verilen yanıt kısa ve netti. “Komutanım bira yok.” Çocukluğumdan beri bira içmesem de çocukluğumdan beri ilk defa askeri bir tesiste bira olmadığını duyunca jetonum düşüverdi. İçinde bulunduğum askeri tesisin komutanı bir FETO’cu olmalıydı.  Bu durumu hemen o gün sosyal medyada paylaştım. Tam 2 yıl önce, dikkat buyurun…
“TSK’da cemaatçi sözde paralel yapının varlığını bugün test ettim. Diz üstü şortumla askeri tesise alınmadım. Ben de inat gidip pantolon şapka giyip geldim. Lakin içeride eski senelerde bulduğum bira yok. Neyse çay da içerim. Fakat pasta salonunda STV açıktı. Hayatımda ilk defa çay içebilmek için şeriata aykırı şortumu çıkarıp pantolon giydirdi bana cemaat. Bu Tayyip’in işi zor bence.  Darbeyi öyle veya böyle yiyecek bir yerden.”
Ne yazık ki yıllar öncesinden yazdığımız yayınlardan defalarca uyaran bizleri hiç dinlemedi bu iktidar.
Türkiye'nin başına musallat olan en büyük bela ve musibetlerden biri olan Felakettin Hocaefendi cemaati bertaraf edilmiştir. 40 yıldır bu ülkede ne kadar liyakatsiz ve sevimsiz, medyada yükseltilmiş biri var ise bu CIA imalatı cemaatin ve ondan tırsan iktidarların çok ciddi rolü vardır. Sadece medya değil, bürokrasi, siyaset, hatta özel sektör... Ecevit dâhil, 12 Eylül 1980 sonrası bütün iktidarlar bu sinsi ajanlardan korkmuşlardır ve hepsi sorumluluk sahibidir. En başta da “ne istediler de vermedik” diyen Tayyip Recep Erdoğan… Gelgelelim, en sonunda Gezi’den sonra hiç sevemediğimiz hatta bazılarımızı kendinden nefret ettiren bir siyasetçinin elinde patlamışlardır.
Herkes şunu bilsin ki 15 Temmuz günü ABD denen uluslararası emperyalizmin bekçisi, bu alçak FETO ajanları vasıtası ile Türkiye'ye, başkentine ve en büyük kentine saldırmıştır. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Durum gerçekten ciddidir. Bu saatten sonra çomar geyiği yapmanın zamanı da geçmiştir. Saldırılan sadece medyanın sunduğu vatan millet Sakarya edebiyatı değildir. Bizzat bu toprakların her görüşten emekçi sınıflarıdır. Ona göre herkes pozisyonunu alsın. Ne yazık ki 14 yıldır bizleri bir kez olsun dinlemeyen iktidar yine yanlış yapıyor. Aman darbe olmasın diye çıkarılan son KHK’ya göre TSK baştan aşağı değişiyor.
Bence yanlış yapıyorsunuz. Kara Kuvvetlerini Karayolları Genel Müdürlüğü’ne, Hava Kuvvetlerini Türk Hava Yolları’na, Deniz Kuvvetlerini İDO'ya, Jandarmayı da Muhtarlar Federasyonu’na bağlamak çok daha doğru olacaktı bir daha darbe olmaması için... Genelkurmay'ın sadece başını bağlasak yeterliydi hem.
Önceki hatalarınız kendi kendinize darbeci yaratıp darbe girişimine uğramanıza yol açtı. 250 insan öldü. Devlet göçtü. Şimdiki hatalarınız ise bir NATO işgaline davetiye çıkarıyor. Bu Anadolu Trakya halkları, 100 yıl önce ne yaptıysa şimdi çok daha fazlasını yapmasına yapar da Allah korusun bir işgal halinde şahsi iktidarınız adına bize fazla güvenmeyin. Hele ki 2017 arifesinde.


Önceki ve Sonraki Yazılar